26 Aralık 2011

22 Aralık 2011

7 yıl mı 5 yıl mı

bu kadar aptal bi ülkede (dünyadaki diğer yerlerin de daha zekice olmadığından eminim) yaşamaktan dolayı nefret ediyorum. kendimi kapana sıkışmış hissediyorum. insan hırslarıyla dolmuş bir toplumun içinde olmak elimi kolumu bağlıyor. rekabet, hırs, açlık, açgözlülük, ezmeye çalışmak, geçmek, kazanmak, başarı bütün bu aptalca şeylerin etkin ve geçerli olduğu bir toplumun içinde yaşamak bana aşağılık geliyor ve ruhumu sıkan bir mengeneye sıkışmış gibi hissediyorum.. Bütün bu insansı düşük beyinli hisleri duyguları güdüleri benı hareket etmekten bıle soğutur hale getırıyor.. gaztelerde boy boy tartışmalar cumhurbaşkanlığı 7 yıl mı 5 yıl mı. hukumet bır plan yapıyor ıste abdullah gul ıner tayyıp cıkar sonra su olur bu olur hmm onun ıcın 7 yıl olmalı dıye bu sefer muhalefet dıyor kı 5 yıl olmalı. neden kuzum cunku tek amacları 5 yıl desınler 5 yıl olunca hukumetın planı bozulacak soora secım olacak tayyıp cıkarsa partı karıscak kaos olacak kaos ııdır o arada fırsatlar belırır cunku.. hukumet kendı cıkarında fırsat pesınde muhalefet kendı cıkarında fırsat pesınde. ınsan denen varlık dusunmeye degmeyecek kadar sefıl olabılır ama ya bu ulkeyı bu halkı burada yasayanları dusunmek ve bunların cıkarlarını gozetıp ortak bır sekılde bazı ıyılıklerı saglamaya calısmaya ne oldu. eer bunları dusunmeyeceksen sen nasıl bır ıırenc ınsansın kı yonetmeye talıp oluyorsun.. yada yonetımı elıne gecırıp de ınsanları ezıp mahvedıyorsan sen ne ıırenc ve ezıksın kı sana guvenıp soz guc verenlere donup de zalımlık yapıyorsun. hıc bı kapasıtesı olmadan yonetmye talıp olanlar, talep etmeyı iş gibi gorenler, zerre halkı vatanı mılletı dunyayı dusunmeden sadece kendısı ıcın lıder olanlar, guc sahıbı olduktan sonra adaletı ve herseyı unutanlar yada karsılastıkları sey karsısında basarısız olanlar hepınız asaılıksınız basaramayacaını gorup de buna raamen vazgecmeyen baska bır basarılı olacak olana yol acmayıp da basarısızlıında hınt kuması gıbıymıscesıne ısrar edenler ezıksınız. yalancı sahtekar ve ıırencsınız.. hırs nedır bunu anlayamıyorum. bu kadar basıt ınsanı bır duygunun kendısını ele gecırmesıne ızın veren bır ınsanla aynı ortamlarda bulunmak ruhumu zedelıyor. egoıst, narsıst, bencıl.. bunlar da aynı sekılde.. hem bencıl ve kendını ustun gorup hem de sosyal ve toplum ıcınde yasamaya calısan ahlaksız rezıl ınsanlar var sevmıyorum gorunce mıdem bulanıyor..

Çocuk

kendi çocuğum olsa ne düşünürüm bilmiyorum ama sanırım yine böyle düşünürüm derinlerde bir yerde ama davranışım klasik ana baba gibi olur sanırım.. demek istediğim çocuklarını ailelerin bir haltmış gibi görmeleri. dünyanın tek harikası sanki. hayır değil. üzgünüm ama o çocuktan bi halt olmayacak canlarım. kendi hayatınıza bakın siz de büyük ihtimalle ana babanız için dünyanın tek harikası idiniz. sizi yapmış olmakla çok gurur duyuyolardı eminim ama işte yaşadığınız hayatı size ben anlatmayayım siz dönün bakın. ve işte geldiğiniz nokta da ortada bi halt olmadınız. çocuğunuz da olmayacak. onun için çocuğunuzun yaptığı her boka gülümseyerek bakıp kendinizde bi pay bulmayın. hiçkimse birşey değil ve birşey olamayacak da. artı zaten birşey olmak da ne demek ki. patetik götü boklu doğmuş insanların arasında onların bakış açılarına göre bir şey olmaya çalışmak onların gözünde takdir edilmek. kim ister ki bunu hepten sikik bi zayıflık..

ölüm

hep korkulacak birşey gibi, bir son gibi lanse edilir de düşündüm de.. tek bir sefer deneyimleme imkanınız olan bir olay.. acaba çeşitleri arasında bir farklılık var mı... nasıl ölmek isterdiniz.. boğularak, yanarak, hastalıktan farkına varamadan, uyurken... gerçekten bilerek isteyerek severek merak ederek istediği şekli seçip düzenleyerek ölenler olamaz mı.. her intihar eden dünyadan bıktığı ve sıkıldığı veya dertlerle başedemediği için mi ölür. ya ölmeyi merak edip sonrasını merak edip bunun için ölmeyi seçenler varsa. yada bunu deneyimlemek istediği için ölenler.. ya ölümden sonrası daha keyifli daha güzel ve daha çekiciyse.. kim dünyada birilerini sevmiş tanımış yada işte dünyada birşeylere sahip olmuş da bunlardan ayrılacak diye umursar ki. hep vah vah çok yazıktır. ama bu hep sonuçta burada kalanın bakış açısıdır.. ölen belki de oh be neydi ya bu insanlar kurtuldum anasını satayım neymiş anammış babammış çocuğummuş arkadaşmış şuymuş buymuş ne yapışıp boğdular beni yaa ohh bee diyor da olabilir. bugün birilerini tanıyor olabiliriz de öbür dünyada birbirimizi tanımak isteyeceğimizi kim söyleyebilir ki.. kan bağın bile olsa tanımak istemeyebilirsin seni tanımak istemeyebilirler.. nedir kii.. çok standart düşünceler bu alanda biraz fakir gelişmemiş geliyor bana.. sonuçta bir müslüman allahın dediklerini yerine getiriyorsa onun için ölümden güzel birşey yokki. bu dünya onun için işkence sonrası hem kabir hayatı hem ahıret hem cennet ve sonsuza kadar hep zevk keyif ve mutluluk güzellik dolu.. kim ister ki bu dandik dünyada sıkıntı ve saçma sapan ilişkilerle yaşamayı aptal kaprisleri beyinsiz başkalarını çekmeyi onların hayatına penetre olmasına şahit olmayı..

18 Aralık 2011

Gerçekliği çarpıtma

Gerçek doğrulara ve yanlışlara oranla daha doğal olan birşeydir. Ben daha çok doğru yada yanlışları değil de gerçekleri gözönünde tutmayı severim. Ancak gerçekler de kendileri değişmez ve objektif olsalar da bakan beyne göre çok farklı görülebilir. Dolayısıyla her gerçek çarpıtılabilir. Yok olan şeyler varmış, var olan şeyler yokmuş gibi gösterilebilir.. Uzun yıllar sevdiğim bir laf vardır ki kime ait olduğundan tam emin değilim martin lutherden tutun bernard shaw a kadar çok insana ait olduğuna dair rivayetler var ama bernard shaw daha ağır basıyor. "Some men see things as they are and say why, I dream things that never were and say why not.." Gerçekler ve hayaller.. Herşey hayaller kadar gerçektir. Siz hayallerinizin ne kadar gerçek olduğuna inanıyorsunuz. Her türlü bilgiyi sünger gibi çekip bir yerde store ederseniz. Gün geldiğinde bu bilgi kırıntılarından noktaları birleştirerek bunları bilmeyenler ve yapamayanlar üzerinde kendi gerçeklik alanınızı oluşturabilirsiniz. Buna inandırıp o alanın baskısı doğrultusunda hareket etmelerini sağlayabilirsiniz. Hele bir de insanların zaten yönelmek istedikleri hayallerine dair gözlemleriniz varsa ve gerçeklerinizi bu yolun sonuna koyabilecek bir manipülatörseniz her türlü başarılı olmak için herşey hazır demektir. Genelde arkalarından insanları sürüklemiş herkes bu yeteneğe sahip..

17 Aralık 2011

When things explode

14 Aralık 2011

Not just a sound or a song

Başka hayatlarda, kalplerde, duygularda ve beyinde oluşup damıtılarak müziğe sözlere aktarılmış rafine bir şekilde insanın kendisine dolduğunu hissettiği bir enerji.. Vokaldeki tılsımlı tınılarla bir çok yaşanmışın yada hayal edilenin ışığı, asma kilitlerinin anahtarı..

Bazı sesler bazı müzikler var..

13 Aralık 2011

Açım

Karnım aç. Çok kahve içtim, uykum gelemiyor. Yemek yiyemiyorum. Güçsüz hissediyorum kendimi. Çok gerginim. Gevşeyemiyorum. İçimde bir yerlerde birşeyler titriyor. Başım ağrıyor. Korkuyorum. Korkularım beynimi dumura uğratmış vaziyette. Bütün bunların iyileşmez hastalıklar olduğunu düşünüyorum ve kendimi gün be gün tükettiğimi hissediyorum. Bir süre sonra ya açlıktan, stresten, umutsuzluktan, korkudan işte bunlardan birinden yada hepsinden öleceğimi zannediyorum. Bedenim ufaktan kaldıramayıp eziliyor sanki..

9 Aralık 2011

sessizlik

Sessizlik.. Sakinleşmek için arkama yaslanıyorum.. Gözlerim kapalı. Karanlık var önümde etrafımda Zihnimi yavaşlatmak için bekliyorum. Sakinleşiyor herşey. Kalp atışlarım, kanın dolaşımı, düşüncelerim Birer birer yok oluyor düşünceler. Aralarına boşluklar doluşuyor. Giderek artan boşluklar. Her boşlukta bir huzur kaplıyor içimi.. Ah ne çok isterdim ama ne mümkün. Gerçekte olan ise tam ve katmerli tersi. Durduramıyorum kendimi. Boğulmanın da ötesine geçtim. Nefessiz ama nefes alamamanın acısını katlanarak hissettiğim bir şekilde devam ediyorum. Kocaman bir hiçlik ve boşluğun içinde oradan oraya savruluyorum. Çıldırmakla delirmek arasında bir yerdeyim hissedebiliyorum. Korkularımın hepsi açığa çıkmış vaziyette, bütün isteksizliklerim görünür durumda. Ayaklarım hep geriye hep geriye doğru gidiyor. Delirmek istemediğim için kendimi zorlayarak ileri fırlattığım her an da yere düşerken hissedeceğim acı bile çok uzun sürmüyor. gelip geçiveriyor ve sonrası tam bir hissizlik anı. Tamamen hissiz ve duygusuzum artık. Hiçbir şeye anlam veremiyorum. O kadar yabancılaştım ki gerçeklerden. Yok gibiler. Hiçbir şey yok artık. Etrafıma bakıyorum. Hareket eden gördüğüm herşey beni azami derecede şaşırtıyor. Nereden geliyor bu ivme bunu nasıl üretiyorlar. Neyi neden niçin yapıyorlar. Artık titremelerimi de serbest bıraktım. Yılların gerginliğini de boşalttım. Olacaktan kaçış yoksa neden gelsin de görmeyeyim ki bir an önce. Aptallıktan o kadar nefret ettim ki. Herşey artık beni rahatsız ediyor. Herşey aptal gibi geliyor. Bütün bu platformu anlamlı kılan halıyı altından çektim galiba. Çok anlamsız.

2 Aralık 2011

34

çok sade bir şekilde 34..

Ben Borsa ve Global Ekonomik Kriz

Evet hafta başında hadi biraz ciddileşelim diyerek yazdığım yazıda uzun vadeli bir projeksiyonda apple hisselerini (son kapanışı $362) satmak için iyi bir vakit olduğunu söylemiştim. Ve tabii ki ne oldu doğal olarak(!) ertesi gün tüm dünyada borsalar açıldıklarından beridir tavan tavan gidiyorlar. Apple hisseleri neredeyse %10 değer kazandı (şu an $390) 5 günde ve borsalar da %15 lere varan puan artışları oldu. Neredeyse avrupadaki Euro krizi bitip çözüme ulaşıyordu. Dünyanın bütün merkez bankaları (Amerika, ingiltere, almanya, ab, japonya vs..) elbirliği yapmaya karar verdiler.. Bu kadar etkili bir yazı olacağını düşünmemiştim..

29 Kasım 2011

İçimdeki yalnızlığı hiçbirşeyle dolduramadım. Artık ümidimi kesiyorum. Her neyi arıyorsam öyle birşey yok sanırım..

27 Kasım 2011

Hayal etmek..

Bu aralar son 10 yılda son 20 yılda ne kadar herşeyin dönüştüğünü ve geliştiğini düşünüyorum. Ve bana şu anda gelişmemiş bir alan olarak resim fotoğraf ve video alanı kaldı gibi geliyor. Öncelikle çerçeve kavramı beni gerçekten rahatsız etmeye başladı. Bütün fotoğraflarımızın resimlerin ve video ların ister 16:9 yada 4:3 olsun ama bir şekilde bir çerçevenin içinde yer alması oldukça anlamsız geliyor. Bu çerçevenin dolayısıyla da "frame"in ölmesi gerekiyor. Özellikle resim alanında gittiğim sergilerde falan kendine bir çerçeve çizmiş ve bunun içine bir kompozisyon bırakmış her ressam oldukça lame görünmeye başladı. Bu hiçbir zaman bir zihnin beynin saf yansıması olamaz ve böyle olmayan hiçbir şey benim ilgimi çekmiyor. Çerçeveyi çizen bir beyin yada çerçeve tuvalin karşısındaki bir beyin onun içini doldurmakla kenarlarda bırakacağı boşlukların etkileriyle dolayısıyla kendisine dikte edilmiş bir uzayın içinde konumlanmayı hesaplar. Bu da ne kadar ilgi çekici olabilir ki. Bence tamamen değersiz birşey bu.. Aynı şekilde fotoğraf da böyle. Karenin içine nelerin girdiğiyle ilgilenmek ve onun içine soktuklarımızla gururlanmak aptallıktan daha beter.. Video ve filmler daha da beter o çerçevelerin içine oyunculuklar mizansenler emekler döküyoruz. Ama hep çizilmiş sınırların içine.. Artık yeni teknoloji nasıl olur bilemem. hologram teknolojisi bunu bitirir mi? Tam kestşremiyorum. Ama sanırım uzaklık yakınlık algılayan renk ve yansıma teknolojileri kullanarak belirli bir çerçeveyi baz almayan verilen ne kadar büyük ve ne ise onu alan bir teknolojiyle yansıtıp yeniden oluşturma gibi bir teknolojiye geçmenin zamanı geldi bence..

Hadi biraz ciddileşelim

Bugün 365 dolar olan Apple hissesi satmak için harika bir zaman olduğunu düşünüyorum. Uluslararası hisse senedi mevzusuyla uğraşan herkes bence Apple hissesi satmalı.. Yıl içinde 426 doları görmüş bu hisse için 2012 sonu - 2013 ikinci çeyrek sonu tahminim 210 dolar. Neden çünkü Steve Jobs öldü.. Apple artık teknolojiyi dönüştürecek ürünler çıkarma şansını yitirdi. İnsanları kendine hayran bırakan ürünlerin arkasında çok net olarak Steve Jobs'ın takıntılı bir mükemmeliyetçilikle kendi inandığının dışında herşeyi reddedip mümkünlüğüne bakmadan ve tüm rasyonel değerlendirmelere göre yön almadan yürümesi duruyor. Ancak her ne kadar bugün ilk Apple'dan kovulması sonrasındaki kadar aciz bir Apple yönetimi olmasa da ve Steve'in bu karakteri Apple da daha fazla yer etmiş ve yatırımcılar tarafından bu daha fazla anlaşılmış olsa da ben 1 sene içinde o firmanın yeniden büyük bir teknoloji şirketi nasıl yönetilirse öyle yönetilmeye başlayacağını ve bu şekilde bir yönetim tarzının da apple i öldüreceğini düşünüyorum. iTV sunulduğunda yeni ürün ve bu ürünün bi nevi Steve'in ölmeden önce başlattığı son ürün olması nedeniyle bir kıpırdama ve yukarı doğru bir çıkış fiyatlarda olacaktır ancak bugünkü değerinden daha fazla olacağını sanmıyorum. 2012 nin ikinci çeyreğinden sonra Nokia'nın bence iOS'dan çok daha mükemmel bir yazılım olacak olan Windows 8 li telefonları sunmasıyla Apple iphone pazarında çok şey kaybedecek. Ve zamanı geldiğinde iphone 5'in de artık çok bir şey en azından şaşırtıcı manada sunmayacağından emin olabiliriz. Hatta cihaz artık sorunlarla gelmeye başladı bile. Ve Arkasında Steve gibi bir adam olmadığı için soğuk corporate yaklaşımlarıyla tüketicinin o cihazları affetmeyeceğini de düşünüyorum. Bu arada Microsoft eğer bir adım öteye geçebilir ve Windows 8'i hem desktop ve notebook ve tablet ve de mobile telefonlarda tamamen birbiriyle uyumlu bir standart haline getirirse ve buna da Live hizmetini ve tüm o office vs applikasyonlarını entegre ederse Apple bir zamanların eğlendiğimiz ama artık gereksiz renkli ışıltılı ama çekici olmayan oyuncağı olarak kenarda kalacaktır..

24 Kasım 2011

The night is young..



Where you are thats where I wanna be
And through your eyes all the things I wanna see
And in the night you are my dream
Youre everything to me

Chorus
Youre the love of my life
And the breath in my prayers
Take my hand lead me there

I cant forget the taste of your mouth
From your lips the heavens pour out
I cant forget when we are one
With you alone I am free

Bridge
Everyday every night you alone
Youre the love of my life
Everyday every night you alone
Youre the love of my life

Outro
We go dancing in the moonlight
With the starlight in your eyes
We go dancing till the sunrise
You and me were gonna dance dance dance


Santana

20 Kasım 2011

Tepkisel bir yaşam

Öyle hissediyorum ki son zamanlarda çok garip bir ülke ve dünya oldu burası iyice. Böyle sürreal bir platformda ne kadar uyumsuz olunabilirse o kadar uyumsuz olarak tek başıma duruyorum gibi hissediyorum. 

Etrafım kavgalar tartışmalarla dolu. herkes her an birilerine üstün gelmek bir yerlerde birşeylere karışmak için devamlı polemik üretiyor. Ve daha saniye geçmeden hemen herkes saf tutuyor. Düşünmek yok tepkiyle yaşamaya başladı herkes. 
Anlam veremiyorum birileri yıllar önce ölmüş bir şairi bir sembol haline getirip ölümyıldonumunde ısmının arkasında sıra olup şaşaalı sozlerle birşeyler hedefliyor. ve aynen beklendiği gibi bir grup da itibarsızlaştırmak için argumanlar koyup orada saf tutyor. peki temelde ne bu.. ben de buna bakıyorum ve komık sacma sapan bir hayat yaşam dongusu.

gercekten bilemiyorum hayatım nereye gıdecek 
korktugum gıbı bır gun sokaklarda yalnız basıma soguktan mı olecegım 
yoksa hayallerım gercek olup en zırve noktada hazların dorugunda bı anda gocup gıdecekmıyım ama sunu dusunuyorum. hayat ıcıne atılıp da akıntısına kapılıp gıdılecek bırsey degıl 
sadece bıraz daha bılınclı olup ıluzyona kanmamak lazım

olumu kabullendıkten sonra hersey o kadar bos ve anlamsız kı. pısman olman dıye bır sey o noktadan sonra kalmıyor. bılmedıgın bır anda oleceksen pısmanlıgın ne anlamı var kı.. 

işte ben de tam bu noktada bır ınsan pısman olmayacaksa ıste en ozgur ınsan o ınsandır dıye dusunuyorum. pısmanlık yanlıs yapma korkusu yada yaptıgının zaman gelıp de yanlıs oldugunu anlama ve bunun sonuclarını bu seferde gızleme duzeltme ugrasları ınsanı kolelestıren seydır. 

akıntıya kapılmaya donersek aslında o akıntıya kapıldıgımızı zannettıgımız sey bızım kendımızı kılıtleyıp mudahele etmedıgımızde algıladığımızdır. oysa bır kucuk kulac bıle o akıntıyı yonunu herseyı sonuclarını degıstırır. pısman olmayacak bır ınsan da kendı mutlu gelecegını yada gelecekten ıstedıgı ne ıse onu gerceklestırecek adamdır.. 


Bir Gün II

Kitap bitti. Eh sonu çok tatmin etmese de beni evet başka türlü de bitmezdi zaten böyle bir kitap diyeceğim. Kitabı sevdim. Okurken canlandırdıkları güzel. Duygu iletimi güzel de film hiç olmamış. Kadın karakteri ben sevmiyorum. Anne hathaway patlak gözlü, koca burunlu çirkin bi kadın. Boy ve beden yuvarlaklık hat oranları da bence gayet oransız. Ama filmdeki oyunculuğu fena değil. Zaten oyuncu olarak fena değil genel kariyerine bakınca ona birşey demeyeceğim. Ama kesinlikle Emma değil bu kadın.

Gelelim Dexter a Dexter evet belki tip olarak olabilir uyabilir ama berbat bir oyuncu. Genç bir jude law daha iyi giderdi sanki.. adam bence oyunculuğuyla filmi mahvediyor. Tabi kitaptan uyarlama olması da önyargımı artırıyor sadece filmi seyreden birileri bu kadar acımasız olmayabilir çünkü herşeyi 90 dakkaya sığdırmaya çalışınca o duygu aktarımı kolay olmuyor ki bence yönetmen başaramamış anlatılan sahneleri kurmakla olmuyor maalesef bu iş. İşin garip yanı böyle bir filmi seyrettikten sonra kulaımda kalan bir şarkı olmadı bunu çok garipsedim. Filmde hoşuma gidense dekorlar ve kıyafetler. Kitabı okurken özellikle o yılların kıyafetlerini canlandırmayı gerektiren pek birşey olmuyor ama filmde tabi mecburen her yılın kıyafetleri renkleri ve bu değişimleri görmek güzel. ne kadar iğrenç giyiniyormuşuz diye bi görmek için değer aslında ..

genel olarak keyifli, romantik, melankolik.. iyiydi yani..

18 Kasım 2011

Bir Gün

Tanımlayamadığım sevdiğim birşeyler var bu kitapta.. okumaya devam daha bitmedi ama hoşuma gidiyor. lezzet saatleri.. tek kötü şey bendeki türkçe baskının kapağına film afişi şeklinde yapmışlar ve dolayısıyla anne hathawayi gordum ve şimdi kadın karakteri okurken gözümde hep o kadın canlanıyor biraz tad kaçırıcı bi durum.. ne salakça birşey kitabın kapağına filmi koymak.. ve yani o karakteri de bu kadın mı oynamalı yani benim okuduğum kitabın filmi çok daha değişik kafamdaki..

neyse bitsin birde filmi seyredeceğim bakalım hiç alakası var mı?


15 Kasım 2011

Yaşamak dediğin..

Gözlerini açmış kocaman bana bakarak şaşırmanı bunca zaman sonra anlamlandıramasam da hala sevimli buluyorum..

Neden diye soruyorsun. Ah işte bana sorulmayacak ender sorulardan.. Ciddiyetsizliğimi bilip kabullenmene aşığım aslında ama çaktırmıyorum.

Verdiğim süper gereksiz cevaba attığın kahkaha gülümsetiyor beni. seni seviyorum. evet sanırım evet evet kelime bu seviyorum. Ah gereksiz anlam yüklemeleriyle derinleştirilip çok zor bir kelime haline getirilmesini umursamıyorum biliyorsun. Seni seviyorum. Bu kadar basit işte..

Yaklaşıp sarılıyorum. senin sarılmaktan hoşlanmanı da seviyorum. Kendini dışarıya açamayan -  herkese değil ama birilerine en azından -  herkesden uzaklaştım ben. güven duymuyorum. yada aynı şekilde herkesin herkese aynı seviyede açık olmasını bekleyeni de sevmiyorum. özel nerede o zaman. özel güzel bir şeydir. sadece belli insanlarla yaşanan bazı şeyler tadı artırır.

haydi gel kumsala gidelim gölgede yarı uykulu akşam güneşini uğurlayalım..

16 Ekim 2011

Çok soğuk

Uhm hava birden amma soğudu böyle.. Üşüyorum.
Geçen bir arkadaşımla muhabbet ederken ne lan üşüyomusun dedi. Bende nazar değdirdiniz artık üşüyorum valla dedim. sonra düşündüm yahu ben neden üşüyorum cidden..
Sonra kafama dank etti insan bir deri bir kemik kalınca üşür tabe. Demek ki o yağ tabakası deli gibi soğuğu hissetmememi sağlıyormuş.

Titriyorum.. brr.. bu sene kışı hiç sevmicem sanırım. Kalın ve ağır şeyleri giyinmeyi sevmiyorum ve şimdi artık üşüyorum.. yazzz neredesin geri geel..

12 Ekim 2011

Soğuk

Havalar soğudu.. Neredeyse artık ben bile üşüyorum hatta çenem titriyor. Ve artık dışarının soğukluğu ile bazı insanların içimi üşüten varlıkları çakışmıyor.

Bazı insanlar var hiç tanımadığım, bazı insanlar var bir şekilde tanıdığım, bu bazı insanların içinde bazı insanlar işte içimi üşütüyor. Yanlarındayken, yanlarından ayrılıp çoktan unutmama rağmen bile yavaş yavaş içeriden soğutuyorlar. Üşümeye başlıyorum. Ruhumu sıkıntı kaplıyor. Acı çekiyorum bariz. Yeniden kendimi toplamam bazen bir kaç günü bulabiliyor. Nedenini bunun çözemedim. Sanırım beynimde bir sorun oluştu. Hazzetmediğim davranışlar gördüğünde uyarmak için böyle garip yöntemler deniyor.

Bir de bunun tam tersi insanlar var. Yüzümü güldüren. İçimi ısıtan. Hep karanlık bulutlarla kaplı bir içle yaşadığım hissiyle dolandığım şu dünyada içime bahar getiren ve parlak güneş ışınlarını içimin yemyeşil çimenlerinde dansettiren bunu ortaya çıkaran.

Sorgusuz sualsiz içimdeki tüm sevgiyi tüm olumlu yönelişi tüm ne kadar güzellik varsa vermek istediğim insanlar. Bu güzelliğin lezzetini uzun tutmak için hep yanında olmak istediğim insanlar. Düşünmeyi bırakıp saf bir şekilde içimde kocaman bir gülümsemeyle sadece onlarla orada hep var olmaktan haz alınan insanlar.

İçimi soğutan insanların etkisini bir şekilde atlatabiliyorum. Yaralar her zaman kapanabiliyor hem de öyle çok uzun da sürmüyor. Ama hayal kırıklıkları öyle değil.

Bu hayatla başedebildiğimi, yaşamak denen bu ince çizgi üzerinde tökezlemeden yürüyebildiğimi sanmıyorum. Çok başarısızım. Yaşamayı malesef beceremedim ve beceremiyorum. delirdimmi acaba.. ne noktadayım merak etmıyor degılım.. insanların arasında uçamayan bir superman..


9 Ekim 2011

On the Night

Geçen aklıma düştü.. dire straits..
Caz-rock mı desem folk rock mı rock orkestrası mı
hepsi mi.. ama kesinlikle ilk dinlediğim o doksanlı yıllardan beri hayran olduğum bu müzikler birden aklıma düştü dinlemeyeli yıllar olmuş. sonra bir arkadaşın arabasında karşıma çıktılar ve albümlerini bulup dinlemem gerektiğini farkettim.

on the night. live.. şarkı falan değil bunlar müzik, sanat. enstrümanlar bu kadar güzel çalınır ve bir müzik bu kadar keyif verir.. arada giren o sürtünme kuvveti yüksek kadife ses..

calling elvis..

8 Ekim 2011

Doğru yazılara güzel tesbitlere ihtiyacımız var işte bu bir tanesi de Emre Aközden geliyor.. yazının linki

Buraya da alıntılıyorum..


Eğer bugün hayatınızın son günü olsaydı...

Ünlülerin ölümü karşısında fevkalade hassaslaşan insanlar vardır. Bırakın yerlileri, yabancı bir ünlünün dahi ölümüne ağlayanlar gördüm.
Onlardan değilim. Tanışmadığım, az da olsa birlikte zaman geçirmediğim, empati kurmadığım bir ünlünün öteki dünyaya göçmesi beni pek sarsmaz.
Ancak Apple'ı Apple yapan Steve Jobs'un (d. 1955) ölümüne üzülmedim desem, yalan olur.
Evet, Jobs'la da tanışmadım ama 'iPhone' aracılığıyla, sürekli yanı başımda duruyor gibiydi.
Belki de üniversite diploması olmadığı için Jobs, "mühendis zihniyetindenayrılıyordu.
***
Mühendisler harika işlere imza atarak hayatımızı kolaylaştırırlar. Ancak birçoğu, kendi alışkanlıklarımızı terk ederek, onların akıl yürütme biçimine uymamızı ister.
Ben o farkı, ilk kez bir Renault otomobile sahip olduğumda anlamıştım. Bagajdaki hemen hemen hiçbir şey beklediğim yerde değildi.
Bu durumdan yakındığımda, bir arkadaşım, "Fransız mühendisler böyledir, bizden ille de onlara ayak uydurmamızı isterlerdemişti.
Bunun üzerine ekstra bir çabayla, arabanın bagajına değişik bir gözle bakmaya başlamış ve bir süre sonra adamların mantığını keşfetmiştim. Başlangıcı zor ama gerisi kolaydı.
***
Steve Jobs'un aklı ise onlar gibi çalışmıyordu: Çığır açan ürünlerini sunarken, bizden alışkanlıklarımızı, beklentilerimizi, önyargılarımızı kökten değiştirmemizi talep etmiyordu.
Yani, "Bak harika bir ürün sunuyorum ama sen de inatçılık etme, ona uyum sağlademiyordu.
Bir süre uzak durduğum iPhone'u kullanmaya başladığımda anlamıştım bunu... Sanki bir judocuyla karşı karşıyaydım: Merakımı, aceleciliğimi ve bilhassa doğal tembelliğimi bana karşı kullanıyordu bu hınzır.
Piyasanın makro talebini değil, bireyin mikro arzusunu karşılıyordu Jobs'un ortaya attığı konsept.
İnsan ile makine arasındaki kategorik ayrımı cep telefonu düzeyinde kaldırıyor, bizi tereyağından kıl çekercesine dijital âlemin içine sokuyordu.
***
Çağımızın en yaratıcı insanlarından biri olan Jobs'u, biraz daha iyi anlamak için, ölüm karşısındaki tavrına da değinmek zorundayız...
Stanford Üniversitesi'nin 2005 mezuniyet gününde yaptığı konuşmada, yaşam ve ölüm diyalektiğini muhteşem bir biçimde anlatmıştı:
17 yaşındayken bir özlü söz çarpar Jobs'u: "Eğer her gününü, hayatının son günüymüş gibi yaşarsan, ileride bir gün kesinlikle haklı çıkacaksın." İşte bu söz çok etkiler Jobs'u... O kadar ki hayatı boyunca her sabah aynaya baktığında kendi kendine şöyle mırıldanır:
"Eğer bugün hayatımın son günü olsaydı, şu anda yapmaya hazırlandığım şeyleri yine de yapar mıydım?Bu soruya verdiği "Hayır, yapmazdım" cevabı artmaya başladığında, artık bir şeyleri değiştirmesi gerektiğini anlar... Ve değiştirir!
***
Öleceğini bilmek, bunu derinden hissetmek, Steve Jobs'un bazen çok önemliymiş gibi gelen tali kaygıları bir yana bırakmasına ve gerçekten önemli olan şeylere odaklanmasına yol açar.
"Ölüm, hayatın en büyük icadıdemişti o gün Jobs; "Hayat kendini ölüm sayesinde yeniliyor. Eskiyi temizleyerek yeniye yer açıyor."Sonra da öğrencilere bakmıştı: "Şimdi yeni olan sizsiniz. Ama çok da uzak olmayan bir gelecekte, eskiyip yok olacaksınız. Böyle dramatik laflar ettiğim için kusura bakmayın ama gerçek tam da bu!"
Yaratıcılıkta bu kadar ileriye gitmiş bir insanın, hücrelerine yerleşmiş ölümle böylesine barışık olması...
Bilgelik dedikleri bu olsa gerek!

7 Ekim 2011

Son kahveyi içmeyecektim..

Gece bu kadar geç vakitt içmeme kararı almıştım kahve.. Yine karar alıp hemen daha vakit geçirmeden tam tersini yaptım. Bu huyumdan nefret ediyorum.. İçimde gerzek bir anarşist var ama ulan salak niye kendi koyduğun kurallara karşı geliyosun.. Uykum yok şimdi.. uyuyamıyacağım sonra geç yatacağım geç kalkacağım ve sıkıntılar o huzurlu uykular derinlerde görülen uyanıldığında ağızda gülümseme tadı bırakan rüyaları göremez olacağım. 15 dakikada bir uyandığım yüzeysel huzursuz rüyalar gelecek. Yorgunluktan öleceğim toplamda 2-3 saatten fazla uyuyamayacağım.. Off bu döngüden sıkıldım.

Steve Jobs öldü..

Ölüm var o öldü.. biz devam ediyoruz. 5 10 milyar dolar değerde aldığı bir şirketi 400 milyar dolar değere taşıdı. Son açıklamasında şirket kasasında 70 milyar dolarları olduğunu söylemişti. Bugün daha fazladır belki.. Tüm dünyanın ve insanların çoğunun hayatında değişikliklere yol açan işler yaptı ürünler tasarladı üretti sattı. Herkesin hayatını değiştirdi. Algıları, kültürleri etkiledi. Çok insanın sempati duyduğu bir adamdı. ve bir gün öldü.. Birgün ben de öleceğim.. Bu hayata nasıl gelmeyi secmediysem öldükten sonra bilemediğim bir hayata gideceğim. Ve orada sonsuz hayat devam edecek. Dikkat etmek lazım. Nesin sen dünya. göz açıp kapayana kadar geçip gidiyorsun işte.. Ya sonra. İşte orada yanlış tercih yapanlar.. Allahım aklımı koru doğru yoldan şaşırtma beni..

Beyaz

Temizliğin ve saflığın sembolu.. Oysa ben kolay kirlenebilirliğin simgesi lekeleri belirginleştiren olarak görüyorum. Kirletmeyeyim diye enerjinizi emendir beyaz. Mutlaka da kirlenir. Bütün beyazlar yalandır. Hiç kullanılmamışsa o hariç tabi Geri kalan sadece algıdır. Aslında lekelidir hepsi. Bir nevi sinsi, bir nevi sahte bir nevi maskeli.. Siyah oysa dürüsttür. Hatta kendisine karşı acımasızdır. Siyahtan en kötüsünü beklersiniz. Olduğundan daha fazla kötülüğü beklersiniz.. Daha kötü manasında bir sürpriz yoktur siyahta.. Sonuç olarak beyaz kolay lekelenir ve lekeyi gösterir. İstemem ben..

30 Eylül 2011

Çok Uykum Var..

Değişik bir ruh hali içindeyim. Sanki artık hiçbirşeyi umursamıyor gibiyim. Bir yandan da sıradan küçük ve ulaşılabilir şeylere özlem duyar gibiyim.. Artık hayal kurmayı olmayacak şeyleri istemekten vazgeçmek istiyorum. Ulaşamayacağım hayallerin peşinden koşarak vakit geçirip adrenalin salgılamak ve hiç durmamayı değil. Ulaşmayı ve sonuna kadar tüketmeyi istiyorum. Değişiyorum. Sebep nedir bilmiyorum. İnsanlara inanmayı dinlemeyi bıraktıktan sonra ve kafamdan olduklarından fazlasını beklemeyi bıraktıktan sonra falan oldu bu. Artık çevremde herkes ve herşeyin çok net bir tanımı var. Kafamda olmasını istediğim şeyleri değil karşımdaki şey o an her ne ise o olarak değerlendiriyorum. Şeyin vaadettikleri ve geleceğe dair potansiyelleri şusu busu benim derinlerinde gerçeğini bilemeyeceğim geçmişi değil. Benim gözümün önünde o an için nasıl duruyor ve görünüp algılanıyorsa o şey odur başka birşey değil. Nokta. İşte burada acaip bir rahatlama oluyor çünkü artık hiçbirşey zihninizi rahatsız edemez bu noktadan sonra.

21 Eylül 2011

Yazık

Muhteşem kadın kıçları var böyle ya gizli saklı yada yanlış ellerde hakettiği değeri görmeden pörsüyor deforme oluyor nasıl üzülüyorum..

Anlamın

Bir insanın hayatında alışkanlık olarak olmanın dışında pozitif olarak var olmuyorsan neden varsın sen sahi?

Gülümsemek

Dün gülümsemediğini hatırlayanlar bugün gülümsemek için fırsat aramayacaksa yarın gülümsemenin ne olduğunu bile unutur hale geleceklerdir.

Gündüz yazısı II

Eveet bir ikinci yazımıza gelmiş bulunuoruz. Gündüz yazmakla gece sabaha karşı yazmak arasında çok fark olmadığını düşünüyorum. Sadece kafa biraz daha bulanık dumanlı sisli yada herneyse öyle oluyor işte. Uyku problemim yüzünden son 48 saatte 4 parça halinde 3-4 saat uyumuş olmak toplamda bir garip etki yapıyor insanda. bir yerlerde birşeyleri yanlış yaptım ama ne. insanlara iyi davranmak gülümsemek sıcak olumluluk verici güzel laflar etmek istiyorum ama nedense buna layık olmadıklarını hemen gösteriyorlar. gerçekten çok sikik lan bu insanların hepsi. alışveriş yaparken mesela bi gülümsemeye bi espri patlatmaya gelmiyo hemen samimi oldum aha ben buna çakıım bişeler tribine giriyorlar. arkadaşlıkta da öyle ailende de öyle düşmanın hayli hayli öyle bu ne amına koyim yahu. siktirim gidin dangalak insanlar kendinizi çok zeki ve ne yaptığınız farkedilmiyor mu zannediyorsunuz anlamıyorum ki. ne kadar gerizekalı insanlarsınız. ruhu kalmamış samimiyet kalmamış. bir telaş bir para kazanma bir günü karla kapatma bir hayatını dayatma bir varlığını genleştirip göze burna göte nereyi bulursa oraya sokuşturma telaşı. valla değiştim be bu ruhsuzluktan dolayı bende alabildiğine bencil kendi dediğimi düşünen istediğimin peşinde koşan bu arada da aynı yola çıkan insanlar varsa onlarla devam eden çıkan yoksa yada beni yolumdan çıkarmaya çalışan varsa onlara gram sabrı olmayan bir insanım artık. güzel insanlar da var çok tek tük ama notr ler daha çok ne yanar ne kokar onnarda da sorun yok ama tatmin etmiyorlar ama bu güzel insanlarla hayat gerçekten çok güzel oluyor alıyorsun veriyorsun güzellik bu hep almak yada hep vermek bunlar güzel şeyler değil. alırken verirken binbir naz ve dereden su getirmek de keyifisiz. bu aslında olmayan birşeyi varsanıp yaşamak gibi birşey. güzel hayatları olan güzel insanlar istiyorum daha fazla almak vermek vermek almak kalabalıklaşmak gülümsemek güzel sözler etmek sıkıntıların olmadığı bilginin hayatın tecrübelerin denemelerin görüşlerin paylaşıldığı haber değil hikayelerin paylaşıldığı belgesel değil kurguların içinde yaşanılan.. olduğu kadar be olduğu kadar.. beklentim hiçbir zaman olmadı zaten

20 Eylül 2011

Two and a Half Men

Ashton Kutcher li yeni bolumu seyredınce uzuldum charlıe nın dızıden ayrılmıs olmasına.. evet adam oole bı yerlesmıs kı dızıye bu baöbaska bı dızı olmus ıdare edebılır ama ashtonun sıkıyle bı sezon nası devam ettırebılecekler gorecez. ama charlıenın olduu dızı bambaskaydı.

saygıyla anıyoruz..

Gündüz Yazısı

Bir defa da gündüz yazayım dedim.. Çok farklı birşey olmayacak ama güneş ışığı gören kelimeler bunlar şimdi..
bu aralar kendimi yine inceliyorum. boynumu uzattım dışarıdan kendime ve kendimle etrafımın etkileşimine bakıyorum.

Uzağım yine. Yine kilitlenmiş vaziyetteyim. Şu noktayı yada kilidi diyelim açamıyorum.

İnançlı birisi olarak inanmanın dışında yapmam gereken şeyleri yapamıyorum ve hayatımı bu temel üzerinde kurgulayıp yaşamayı başaramıyorum. Kafamın ayarı çok bozulmuş ve ben bunu toparlayamıyorum. Tamam bunu kabullenmekten başka da yapabileceğim birşey yok. Ama bunun geri kalanında da bu inanca sahip olduktan sonra hayat benim için anlamsızlaşıyor ve bu seferde yaşayacak birşey bulamıyorum. Hayatta ne yapabilirim ki var olan herşey oldukça anlamsız. Para, güç, kadınlar, zevk, estetik, günah bunların hiçbirinin anlamı yokki.

Ne için uğraşacağım?
Hedefim ne olacak?
İnanlar hedefim olamaz. Çünkü hiçbir insanın bir değeri yokki. Ben de dahil herkes ölecek, bir ölümlüye neden değer biçeyim ki.
Para desen evet hayatı devam ettirmek için gereken bir şey de daha fazla değil bunun için anca uğraşılır ama en temel ihtiyaçlara inince bu da çok birşey değil ki..
Güç? Neyin gücü, kimin üzerinde kurulacak güç. İnsanların üzerinde güç kurmak güçlü olmakmıdır ki. Bu bana ahmakça geliyor. Hangi ezik insan bazı insanlara karşı güçlü olunca kendini güçlü hisseder ki. Hem de bazılarına karşı güçlü olamadığını da bilerek onların da üzerine çıkmayı hedefler falan. insan ulan sonuçta.
Kadınlar. evet en çok ilgimi çekenler güzel bir göğüs güzel bir yüz güzel bir kıç görünce keyif duyuyorum da. bundan bir hedef çıkmaz ki. ve bunu hayatımda baş köşeye koyamam ki o zaman zaten bir anlamı olmaz. ayda yılda bir goruş alanıma gırınce sıradanların arasından secılmısler, keyıf veren bır seyı hergun dıkkatle bakar ararsam ne anlamı kalır kı.
seks? malesef ki bir kere yaptığım bir şeyı bır daha yapınca bir anlam bulamıyorum ve bu anlamda aklıma gelen herşeyı denedım sanırım. bunu farklı farklı daha ne kadar kadında deneyebılırsın.

İlişki.. bir partner bana çok saçma gelmeye başladı. hıc tanımadığın bambaska bır yerlerde buyumus gelmıs varlıgı olan bır varlıkla bır ınsan varolusunu ve alanını neden paylasır kı. ınsanlarla etkılesım kım olursa olsunlar bastan asagı tamamen sacma gelıyor. aıle arkadas cevresı su bu butun tanısılmıs ınsanlar sen bır yolda yuruyorsun o ınsanları tanıyorsun baska yoldan yurusen baska ınsanları tanıyacaksın o zaman anlamı nedır kı bunların hepsıne yapısmaya calısıp yanında suruklemeye
zaten degısmemek baska yollara sapmamak da bır garıp ama anlamı varmı dersen yok sadece yorgunluk zaman kaybı falan..

bılmıyorum ne var bu dunyada.. kıtap yazıp yuzbınlerın okumasını saglasam bu bır hedef ve basarı mı olur bunun pesınden kosmanın bı anlamı varmı acaba bence yok bana ne faydası var kı ve daha da dogrusu bana neyın bır faydası olabılır kı
ışte ınanc harıcınde bu dunyada fayda saglayacak hıcbırsey yok. dunyada fayda evet de burda bırakıp olup gıdeceksın ıste. o yasadıgın anda su beynı gelıstırsen o sırada etrafında olanlara etkı edecek bırseyler yapsan butun dunyayaı sarsacak seyler yapsan ne olacak ne anlamı var bunun..

tek anlam tek fayda ınancta ve gel gor kı ben zorluyorum ve asamıyorum ıcımdekı bırseylerı
hayırlısı bakalım..
gunduz gunduz..

14 Eylül 2011

Olaylar, olanlar

Birşeyler rahatsız etmiyorsa içeride bir yerde bir şeyler batıp huzursuz etmiyorsa. Pozisyonumuzu değiştirmeye zorlamıyorsa tükenmişiz demektir. Bugün okuduğum bir yazı işte bu dedirtti. Şu linkte Yılmaz Özdil'in yazısını okuyun..
İşte bu yazı tam olarak yıllardır türkiyenin üzerine çökmüş ve kıpırdayamamasını sağlayan, insanlıktan çıkmamıza uyuşmamıza kolelesmemıze onurumuzu unutmamıza sebep olan zihniyet. O kadar kendisini açıkca ortaya koyuyor ki.
Ortaya koyduğu argüman örneklerle kendisine yandaş toplayacağını zanneden bir yazıyı okurken midem bulandı öfkelendim ve bu zihniyetle heba olan yıllara acıdım.

Çok çarpıcı son cümle ile bitirdiğini zanneden yazara bir soru acaba İsrail gibi bir devlet düşmanına iyilik yapan bir devlete mi yoksa kendisine iyilik yapan bir devlete mi çıkarıp heron verir. ELbette yazar saf yada salak yada naif değil. Kimin kime neyi niçin vereceğini de çok iyi biliyor yazısında bahsettiği tüm örneklerin brezilyanın yaptıklarının aslında ne demek olduğunu da çok iyi biliyor ama işte kırmızı renk kırmızıdır ama üzerine ışık tutarsınız açılır rengi, karartırsınız koyulaşır başka renk ışık tutarsınız bu sefer iki rengin karışımından bambaşka bir renk ortaya çıkar. Dolayısıyla gerçekler birisinin bakış açısı ve düşünce prizmasından yansıtılırsa çıkan sonucun ne olacağı belli olmaz.

Ah ne güzel brezılyalılarla fılıstınlıler kardeşmış ne guzel onlar kendı sehırlerıne anıt dıkmısler dıgerlerı de caddelerıne brezılya demısler ne guzel bagıs yapmıslar mahallenın adını brezılya koymus bm falan fılan tatlı su aktıvıstlerı sızı. Yıllarca zaten boyle davranıldıgı ıcın fılıstın toprakları ısraıl toprakları halıne geldı ve su anda ıkı mınnacık nokta halınde.
şurada yıllara göre gelişimi görebilirsiniz. 
ve gazze şeridine hapsedilmiş yokluk içinde yaşamaya mahkum edilmiş insanlar. öz vatanında parya bile değil daha feci birşey. Ve yılmaz özdil tavsiye ediyor yahu ne ortalığı ayağa kaldırıyorsunuz şunu ayak bilek hareketleriyle yapsanıza.. yazık be.

yazıyı zaten ıncelesen.. basbakan gazzeye gecemedı bı kere ıle baslıyor. brezılyanın tatlı su aktıvıstlıını ovuyor ıkı caddeye ısmımızı yazdırsak yılbasında fılıstın anıtı acıp ıcmeye kutlamaya gıtsek ne guzel olur bıraz da heyecanlanırız cok ıyı bıse yaptık dıye aframız taframız olur dıyerek devam edıyor ısraılde turkıyeden gelen cocuklar dıye takım var mıllı bayramımızda onlar gelıyor ne guzel hemde bak basbakan oraya gıdemıyor ama onlar bıze gelıyor senın yaptıında ne kı bızım burda rahatımızı kacırıyorsun savas falan cıkacak ne gerek var caddene ısım verseler mahalle kursalar adına neyıne yetmıyor demeye getırıyor.

insan harıtalardakı mevzuyu duyup görüp azıcık okuyup öğrenince içinde birşey hissetmiyorsa hükümetin bugün yaptıklarını desteklemiyorsa ben insani yanımız kalmadığını düşünürüm. aman laf etmeyelim aman ses çıkarmayalım aman, aman, aman... bu devir bitti türkiyedeki değişimi maalesef bu yıllarca gazetelerin köşelerine çökmüş bu insanlar göremiyor halk onlardan çok daha önce görüp empatiyi kurdu ve her geçen gün daha bir güçlü olarak destekliyor. hala kılıçdaroğlu gibi adamların peşinde umut besleyen etliye sütlüye bulaşmayalım kendi içimizde loca savaşları parti içi muhalefet kavgaları yapalım bakanlıklar için yağcılık yarışları yapalım sermaye gruplarıyla altalta üstüste yuvarlanarak eğlenelim salonlarda dans edip rakı kadehleri tokuşturup ülke sahipciliği oynayalım varsın kukla olalım dar siyasi görüşleri artık tasfiye oldu. yanlışlarıyla da olsa dik duran lider olan ve sadece iç siyasi ve politikalarda boğulmayan artık tamamen iç siyasi ve ekonomik politik durumundan da ön planda olarak dışarısındaki dünyayı yönetip şekillendirme peşinde olan bir türkiye var. evet içeride yine mutsuz insanlar olacak hala tam bağımsız olmuş da değiliz ama bunlar küçük detaylar algı farklı gidişat farklı. kendı sılahlarını yazılımlarını uydularını uretmek bunlar cok onemlı seyler mıllı gelırı kısı basına 10 bıne oradan 20 bıne cıkarmak cok onemlı.

mavi marmara iyi yada kötü.. olmalı yada olmamalıydı ama şunu söyleyebilirim şu anda olanlar hakkında yılmaz özdilin yazısında belirttiğinin tersine filistin için çok anlamlı şeyler oldu. bm de raporlar istendi çeşitli kurullarda tarttışmalar yapıldı israilin yaptıkları dünya gündeminde yer alıyor eleştiriliyor halklar daha haberdar ve giderek daha fazla kamuoyu oluşuyor hepsinin otesınde oradakı ınsanların hıc bırseyıne deva olamayacak beş on mılyon dolardan ote o ınsanlara umut olacak onların sesının duyurulmasını saglayacak bır lıder var ortalıkta bır lıder ulke var ortalıkta bundan daha buyuk bır kazanım olur mu yıllar ıcınde cok da degıl 10 yıl ıcınde bu daha da pekısecek daha fazla kanıksanacak yavas yavas arap lıderler de eskı hareketsızlıklerını tabanlara guzel gorunmek ıcın atmak zorunda kalacak

bır hareket basladı bolgede hersey degışıyor. arap baharı nedır kım tezgahladı amacı ne bılmıyorum ama buradan daha guclu daha tabana yayılmıs devletler cıkacak ve turkıye bu devletlerın sekıllenmesınde cok aktıf rol alacak gıbı gorunuyor ve ben hukumete bakınca bu ıslerde cok basarılı olacak dogru adımlarla bunu yapacak yetenekte ınsanlar goruyorum ve daha fazlası da arkadan gelecek su anda yetısıyor. unutulmamalı kı turkıye su anda geldıgı bu konuma yıllarca batının kucagına oturmus monserlerıyle degıl asla gelısmesıne fırsat tanınmamıs ve ıstenmemıs halk kıtlesıyle geldı sımdı o kıtle kendını ve cocuklarını egıtıyor daha vızyoner jenerasyonlar uretıyor ve bu jenerasyonlar da yavaş yavaş iş başına gelecek işte esas yukselısı bu ulkenın o zaman baslayacak. ama bunu anlaması bu vızyonu gormesı ımkansız bır dusundukce ruhumu karartan pısırık sadece cebını dusunen koltuk hayallerıyle yanıp tutusan turkıyenın gucunun bıle farkında olmayan komık sacma gundemlerle ortalıkta dolasan sıyasıler var. yazarlar var cok kalmadı onlar da yakında dogal olarak kendılerıne kıtle bulamayıp kedılerını kopeklerını sevmeye yazlıklarının cımlerını bıcıp ah bu adamları nası engellıcez dııp rakı kadehlerı tokusturmaya tamamen emeklı olacaklar. su anda o kadar komık gorunuyorlar kı devasa dınamık kocaman bır dag var tum dunyayı yerınden oynatmaya hazırlanıyor bunlarda onun ayak parmagının kenarında bunu nasıl devırırz dıye kendı kendılerıne gelın guvey oluyorlar. cekıl oradan ezıleceksın be!.

10 Eylül 2011

Nouvelle Casual Live

Nouvelle Vague sevioz falan tamam da.. Bu kadar müzik yaparken keyif alınarak yapıldığına şahit olmamıştım.
Bir de ikinci şarki (3:35) master and servant bu kadar seksi olmamıştı hiç.. Aksan, sesdeki o seksi tını yada buğu ne diyeyim aslında birşey demeyeyim dinleyin işte..




What a wonderful world

Bir şarkı ki bir sürü coverını dinlemişsin ama sonra bir kadın alıyor ve coverlıyor sese de şarkıya da ayrı bayılıyorsun.




7 Eylül 2011

Bu kafa ilk defa

evet çeşitli kafalarda yazılar yazdım ama bunun gibisi ilk defa oluyor
korkunç baş ağrısı kafası
bakalım nasılmış

gözlerim neredeyse ağrıdan kapanmış vaziyette ve kafamı bir yana doğru eğmiş sanki böyle yapınca ağrı azalacakmış düsüncesinde yazıyorum. aha gözün birini tamamen kapadım hem de sıkı sıkıya.
alnım korkunc kaşınıyor bu arada
ufaktan sivilceler de belirdi galba..

ayaklarım uyuşmaya başladı.
ellerim de de biraz uyuşukluk var.

başağrısı çok kötü bir şey sevmiyorum.
karanlık bastırdı
bir kedi miyavlıyor ve damlayan bir su sesi
burnuma naneli çorba kokusu geliyor

hava sıcak ama çok içte bir yerlerde bir titreme var
yazmayı bırakıp elimi havada yatay düz tutmaya çalışıyorum. çılgın gibi titriyor ve halsiz kalıyor
alnımda parmaklarımla ritim tutuyorum.

aslında dortnala koşan at ritmi de denebilir
deli gibi düşünüyorum. çok hızlı
çok çok çok hızlı
hızlı hızlı
1 saniyede tüm düşüncelerim dünyayı dolaşıyor.
her rengi her zamanı görüyorum

yüzler
heryerde yüzler var
birer fiskeyle savaşıyorum onlarla

korkularımın karanlık bulutunun içine girip hayalet olup üzerime doğru yürüyorlar
küçülüyorum daralıyorum

başımın ağrısının bir uğultusu var artık ve rengi de var
gri

karnım aç
koşmaya başlıyorum
sahilde koşmaya başlıyorum.
hayır ormanda koşmak istiyorum karanlık olsun
evet ürkütücü sesler ve üzerime gelen ağaç gölgeleri.
koşa koşa nefes nefese ormanda çıkıp asfalt yola doğru koşuyorum.

arabalar geçiyor ışıkları beni biraz sakinleştiriyor.
iki büklüm yorgunluk içinde nefesimi düzeltmeye çalışırken rüzgarı yarıp geçen sesleri dinliyorum.

yorulduğumu hissediyorum
yatağıma yatacağım

1 Eylül 2011

Müziğin ürkütücü etkileri

Batı kültürünü gözü kapalı kabul ettik. Sevgiyi sekse, dostluğu da ticarete dönüştürdük. Batıda insani değerleri, ruhi vasıfları tahrip eden güçler vardır. Biz bunu çağdaş uygarlığın gereği olarak kabul ettik. Böylece asli değerleri kaybettik. Hitler'e, "Doğuda fethettiğimiz topraklara nasıl bir eğitim tarzı uygulayalım?" diye sorarlar. "Onlara sabahtan akşama kadar hafif müzik dinletin. Onlara düşünme, okuma fırsatını vermeyin. Çünkü manevi derinliği olmayan insanlar kendilerini hep mutlu hissederler" diye cevap verir. Bugün Hitler'in hayalleri gerçekleşmiştir. Günümüzde müzik kültürü bizi istila etmiş durumdadır. İnsanı insan yapan değerler gerilemiş, insanın hissiyatına hitap eden ve taklide sürükleyen araçlar çıkmıştır.

Bilim adamları ispatlamıştır ki, insanlara, devamlı olarak tahrik edici müzik dinletildiği zaman beyinleri çalışamaz duruma geliyor. Yunus balıklarına tahrik edici müzik dinlettiler ve yüzlerce Yunusun kendilerini karaya attığını gördüler. Tibet'te rahipler sesle her türlü camı kırabiliyorlar. Müziğe alıştırılan ineklerin sütlerinin hepsini sağma imkanı oluyor. Müziğe bağımlılık kazanılıyor.

Kazakistan'da 1986'da Aralık olayları oldu. Gençler ayaklanmıştı. Bu olay hakkında yazı yazmak yasaklandı. Bütün zorluklara rağmen bu meseleyi kamuoyuna taşıyan ilk ben oldum. Hatta Gorbaçov ile bir tartışma çıktı. "Eğer bu olay hakkında yazmaya devam edersen sana başka bir uslüp ile cevap veririz" diye tehdit etti. Saharov ve Yeltsinise beni desteklemişlerdi.

Jiltoksan
 olaylarını araştıran komitenin başkanı idim. Yanıma bir kız gelip başından geçen olayları anlattı. Ölen gençleri de tanıyormuş. Bizi de sürekli takip edip dinliyorlarmış. Odadan çıktığımız zaman kızı yakalamışlar. KGB'de özel bir müzik odası varmış. Son sistem teknolojiyle donatılmış. Kızı müzik odasına sokmuşlar ve tavandan, tabandan, duvardan, hatta oturduğu masadan çeşitli müzikler dinletmişler. Birkaç saat bu odada tuttuktan sonra kızı akşam serbest bırakıyorlar. Başka günler yine çağırıp aynı odaya sokuyorlar. Ve iki üç uygulamadan sonra otobüs durağına bırakıyorlar. Fakat kız biliyor ki evi yakında fakat adresi bir türlü hatırlayamıyor. Geri dönerekKGB'nin kapısını çalıyor ve "Hafızama ne yaptınız?" diye bağırmaya başlıyor. "Bana adresimi söyleyin" diye yalvarıyor. Aynı şekilde müzik vasıtasıyla insanların beyinlerini tahrip ettiler. Bu dünya çapında yaşanıyor. Fakat insanlar bunu tam olarak kavrayabilmiş değil. Bu taklitçilik kültürü bizi de götürüyor. Hafızayı Cezalandırıcı Kozmo-Formül adlı eserimde insanı tahrip eden unsurları bu bakışla değerlendirmeye çalıştım. (Medeniyetin Yanılgısı, M.Şahanov)

Bir Kare Hayal

Bazen kareler gelip yapışıyor.

Monarch Programming Mind Control

Hmm. internette bakınmaya devam edince insan birsürü şey daha buluyor. Doğru yanlış, tez yada değil, teori yada değil, gerçek yada değil ama konuşulan şeyler var. Ve eğer birşeyler konuşuluyorsa ben düşünüyorum ki mutlaka bir kısmı doğrudur.

Monarch programming mind control denen bir olay var linktede anlatıldığı gibi... Şu psikiloglar ve hipnotize eden insanların ne kadar son 10 yılda yaygınlaştığını ve hipnoterapistlerin ise son 2-3 yılda ne kadar yayıldığını ve bunun altında bir bit yeniği olduğunu düşündüğümü söylemiştim buna şimdi daha çok inanıyorum. Hikaye oldukça mümkün. CIA denen kurumun ve daha bilmediğimiz nazi, rus ve amerikan gizli kuruluşlarının ve tüm dünyayı bir şekilde emri altına almış basmadık yönetmedik yerini bırakmamış dolayısıyla tüm dünyanın birçok bilgi ve sırlarına ulaşmış bir ingilterenin nelere ne bilgilere sahip olduğunu asla bilmiyoruz.

benim kendi fikrim de beynin kapasitesi üzerine düşününce en basitinden şunu varsayabiliyorum. çoklu kişilik bölünmesi hastalığı diye bir hastalık var. bu aslında bence beynin üstün bir özelliği bir birey bunu kontrol edebilse bu ona güç verici birşey haline dönüşebilir. Bir nevi tekno dünyadan örneklersek bir macintoşun hem mac işletim sistemi hem de windows işletim sistemiyle çalışabilmesi gibi ikisinin de ayrı üstün olduğu özellikler vardır.

Daha ileride bir de hardware i yani bedenimizi de değiştirebileceğimizi düşününce süper insana ulaşmak mümkünleşebilir..

Bunu bugün ben düşünebildiysem herhangi bir sınırları zorlamakla uğraşan bilim adami ve adamcıkları hayli hayli düşünüp işe çoktan koyulmuşlardır bile..

Bu mind control olayı da bu yukarıda bahsettiğim kontrol edilebilir kişilik bölünmesinin programlanabilir ve de uzaktan yapılabilir halinden başka birşey değil..

bu arda tanımlanmınice zihinsel hastalıklar var bilmediğimiz bunların neden olduğunu çözmüş bir bilim ve bunları tedavi edebilen bir tıp bunları istediği zaman oluşturabilir de. Bir şeyi tamir ediyorsanız o şeyi nasıl bozacağınızı biliyorsunuz demektir..


25 Ağustos 2011

Tuzu eksik olmuş

Bu yürüdüğün yol değil. Bu adımlar doğru yöne doğru yönelmemiş.
Hayatının tuzu eksik be adam. Bırak hala tadsız tuzsuz kaşıklamaya çalışmayı. Git önce tuz bul sonra tadına vara vara ye doy

Yine içim titriyor.
Tuza ulaşamıyorum.

Korkular korkular korkular.

24 Ağustos 2011

Hollow

Yine bir yorgunluk yine bir bıkkınlık. Bilinçli olmanın dayanılmaz ağırlığı..


Ne yapıyorum. Daha ne kadar ne yapacağım. 

Son günlerde gündemime giren şeytan, yeni dünya düzeni ve illuminati.. O kadar ruhumu sıktı ki.. Rahatsız oldum. Onunla ilgilenme buna bulaşma şunu zaten biliosun diye takılınca da insanlarla iletişimi ve yapacak edecek bir şeyi kalmıyor insanın. 
Şeytana tapan ve de bunların elinde oyuncak olmuş birebir ekmeklerine yağ süren insanlar ne kadar çoğunluktadır bilemiyorum ama hak yolu aramadan bu yalan ve geçici dünyada para ve güç sahibi olmak için kendini önemli zannetmek için herkesten farklı olmak ekstra güçler sahibi olmak için zevk için ve sahip olduklarını koruma gayreti için vicdanını ve ruhunu satan insanlara acıyorum. Bunun çok mild bir türünü kendimde de görüyorum bataklığa girmiş ve çıkamamış birisi olarak kendime de acıyorum. Ama ahmaklık derece derece en büyük ahmak olmaktan korkarım. 

Böyle bir ahmak ve rezil birisine rastladım. Adam oturmuş bu şeytanla işbirliği yapanları deşifre edeceğim diye bir site yapmış bunu gazlamışlar.  Kendisinin de dinden haberi olduğunu zannediyor ve o bakış açısıyla yazıyor. Ama kafayı new age felsefesine takmış ve mevlana ve muhyiddini arabinin de bu felsefenin görüşleriyle örtüştüğünü falan iddia ediyor. Ne tasavvuf nedir biliyor ne din iman nedir anlayabilmiş. Haydi bu büyük ihtimalle illuminatiyi ortaya çıkarıyorum diye araya sokuşturduğu yarım yamalak bilgileriyle herşeye zarar vermek amacında ya bunu okuyup da adama yorumlar yazmış olan dini aklına göre yorumlayan evet işte bu diye yazan allah razı olsun diyen yüzlerce zavallı. Allah hepsine ve arayan araştıran içinde bir boşluk hissedebilen herkese hidayet nasip etsin. Amin.

Doğru insanların izinde olmak doğru din iman bilgileri almak ve doğru alimlere tabi olmak çok büyük nimet. Aklıyla mantığıyla yorumlayan nefsine, nefsine uyan da şeytana uyar. 

Bir de komik teori var ki şeytan aslında kötü değilmiş. Allah tarafından kötüyü oynamak için görevlendirilmiş de aslında fedakarmış. Şu linke tıklayın ve şeytanın neden lanetlendiğini okuyun.  Buradan da şeytanın çeşitlerini okuyun..

İnsanların kibirleri o kadar kabartılmış ki. Aklıyla herşeyi anlaması ve aklıyla herşeyi eğip bükmesi istenir olmuş. Buna uyan da o kadar çok ahmak var ki. 
Çok basit olarak aklımızla dini tamamen anlayıp uygulayabilecek olsaydık o zaman peygamberlere ne gerek vardı? Sadece kuran okuyarak herşey anlaşılır olsaydı neden bir peygamber geldi. 
Eshabı kiram (peygamberimizi vefatından önce bizzat görmüş ve müslüman olmuş kimseler) arapça bilmelerine ve kuranı da okuyabilmelerine rağmen her ayetin manasını peygamberimize sormuşlardır. 
Peygamberin sünnetine uyanlar, mezhep imamlarına uyanlar, ve bir de yaşadığı dönemde peygamberin izinden gelen bir silsileye mensup bir alim zata tabi olanın daha başka birşeyi aramasına gerek yoktur. Ona düşen görev okumak öğrenmek ve uygulamaktır. Bunlara sahip olup da bilip de hala arayan doğru yolu değil aklına ve nefsine uygun bir din vaadedecek sapık bir tarikat arıyordur. 

İnternette araştırırken gördüğüm en garip şey de. Fıkıh bilgilerine sahip olmadan tasavvuf bilgilerine vakıf olmaya çalışıp kısa yoldan evliya olup kerametler gösterme hevesi. Ne kadar yanlış. Fıkıh bilgisi olmayan bir insan evliya olabilir mi? Olamaz. 

Ne yazmak için oturdum ve neler yazdım. Ama madem yazdık internette ilgimi çeken bulduğum bir kaç şeyden de bahsedeyim. Geçen bir arkadaşıma hipnozla terapi tavsiye ettiğim için dikkatimi çeken bu husus doğru yada yanlış da olsa önemsenmesi gereken bir konu. Şimdi tavsiyemin ne kadar yanlış olduğunu düşünüyorum. Yine şeytanı ve ona tapanları deşifre eden bir belgeselde zihin kontrolüne vurgu yapıyor ve hipnozla tedavinin ve hipnozun bir bilim olarak yaygınlaştırılmasından bahsediyordu. 2008 yılında yapılan bu belgesel aslında son 2-3 yılda bir anda amerikada şurda burda bilmemkimlerden icazetli hipnozcuların yerden biter gibi nasıl türediklerine bir açıklık getirmiyor değil. Doğru yada yanlış ama şu bir gerçek ki hipnoz denen şeyin ne olduğu hakkında hiçbir bilgimiz yok ve beynimizi kendi elimizle bu tarz tedavi yaptıklarını söyleyenlere teslim etmek bana çok yanlış göründü. 

Bir diğer konu bu hipnozcular gibi yaygınlaşan da ruh çağırma ölenlerle iletişim kurmak ve buna aracı olmak. Bu tarz insanlar da çok yayıldı bir anda.. Ruh çağırıyorum diyip de ruh geldi diyenler aslında cinleri dinliyorlar. Cinler en küçük yerlerden bile geçebilen ve uzun yaşayan varlıklardır. Dolayısıyla bir çok şeyi görüp bilebilirler. Ve bu şekilde inandırıcı olabilirler. Bu aracı insanlar da çaresiz insanları kandırıp onların merakı üzüntüsü ve gaflet anlarından yararlanarak ceplerini doldurmakla meşgul olurlar. 

Ruh çağıranlar, ölenin ruhu geliyor diye milleti kandırıyorlar. Kâfirlerin ruhları hapsedilmiştir. Gelmeleri mümkün değildir. Müslümanların ruhları ise, fâsıkların, kâfirlerin çağırması ile gelmez. Kâfirlerin ruhları hapis olduğu için rüyada bile görülmezler. Şeytan onların şekline girip görünür. (Miftah-ül-Cenne)

Ruhçuların ruh hakkındaki söylediklerinin hemen hepsi yalandır. Çünkü Kur'an-ı kerimde insanlara ruh hakkında çok az bilgi verildiği bildiriliyor. (İsra 85)

Ruhçular, fazla bir şey bildiklerini iddia ediyorlarsa, bu âyeti inkâr olur. İmam-ı Rabbani hazretleri, tenasühe inananın kâfir olacağını bildiriyor.



23 Ağustos 2011

Melekler ve İblis

Sual: İblis, lanetlenmeden önce, meleklerin hocası mıydı?
CEVAP Evet, meleklerin hocası ve reisi idi. İslam âlimleri buyuruyor ki:
Allahü teâlânın emri ile, bütün melekler, Adem aleyhisselama doğru secde etti. Meleklerin hocası olan İblis, emri dinlemedi, secde etmedi. İmam-ı Salebi hazretlerinin, İbni Abbas hazretlerinden rivayet ettiğine göre; İblis, meleklerle beraber idi. Ateşten yaratılan cinler taifesinden idi. Melekler ise, nurdan yaratıldı. İblis’in önceki adı Azazil idi. Cennetin bekçilerindendi. Dünya seması meleklerinin reisi idi. Dünya, semasının ve yerin sultanıydı. Meleklerden ilimde üstün idi. Gök ile yeryüzü arasını idare ediyordu, bunun için kendini büyük gördü. Bu hâli onu Allah’a isyana sürükledi. Allahü teâlâ da onu, rahmetinden uzaklaştırdı. (Camiul Ahkam)
İbni Abbas hazretleri buyuruyor ki:
(İblis, Cennet bekçilerinden idi, dünya semasının işlerini idare ediyordu.) [Beyheki]

Said bin Müseyyib buyuruyor ki:
(İblis, Meleklerin reisi, hocası idi.) [İbni Cerir, İ. Süyuti]

Sual: Kur’anda, İblise değil, meleklere secde emri verildiği bildiriliyor. Şeytana böyle bir emir verilmediği halde, neden şeytan cezalandırılıp lanetlendi?
CEVAPHâşâ, Allahü teâlânın, yanlış, lüzumsuz bir şey yapması, haber vermeden, suçsuz bir mahlukunu cezalandırması, yani zulmetmesi, elbette mümkün değildir! İblis, Meleklerle beraber yaşıyordu, onların hocası idi. Allahü teala, içinde, İblis’in de bulunduğu melekler topluluğuna emir verdi. O toplulukta, İblis olmasa idi, verilen emirden sorumlu olmazdı. Âyet-i kerimelerde, (Fakat İblis secde etmedi)buyurulduğuna göre, İblis de, secde emri verilenlerden idi. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:

(Meleklere, “Adem’e secde edin” demiştik. İblis hariç, hepsi secde etmişti. O, cinlerden idi. Rabbinin emrinin dışına çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da, İblis’i ve onun avenelerini dost mu ediniyorsunuz? Halbuki onlar, sizin düşmanınızdır. [Şeytanın yolundan gidenleri dost edinerek, Cenneti verip Cehennemi almak]zalimler için, ne kötü bir değiş tokuştur.) [Kehf 50]

Şeytanın, secde ile emrolunduğunu bildiren, iki hadis-i şerif meali şöyledir:

(Ademoğlu, secde âyetini okuyup da, secde edince, şeytan ağlayarak uzaklaşır. Sonra şöyle der: Yazık bana, ademoğlu secdeyle emrolundu ve secde ettiği için Cennete kavuştu. Ben de secdeyle emrolundum, ama isyan ettiğim için, Cehenneme müstahak oldum.) [Müslim]

(Kibirden sakının. Kibir, şeytanı secde etmemeye sevk etti.) [İ. Asakir]

Sual: İblis, Hazret-i Âdem'e secde etmediği için niye lanetlendi? Şeytanın Hazret-i Âdem'e secde etmeyişi ile, Allah’a isyanın ne alakası var? Hem Allah’a isyan etmiş olsa bile, isyan lanetliğe, küfre sebep olur mu? Niye Allah kendisine değil de, Hazret-i Âdem’e secde edilmesini emretmiştir?
CEVAPSecde, Âdem aleyhisselama değil, Allah için yapılması istendi. Yani Hazret-i Âdem istikametinde Allah’a yapılması istendi. Biz de Kâbe istikametinde Allah için secde ediyoruz. Kâbe’ye secde etmiyoruz. Meleklere ve İblise, Âdem aleyhisselam istikametinde Allah’a secde edilmesi emredildi. Şeytan ise, bu emrin yanlış olduğunu söyleyerek secde etmedi. Yani şeytan secde etmediği için değil, Allah’ın emrinin yanlış olduğunu söylemesi onun lanetliğine sebep oldu.

Namaz kılmayan, oruç tutmayan kimse, Allah’a isyan halinde olmakla beraber ona kâfir denmez. Ama namazı, orucu lüzumsuz görürse kâfir olur.

İşte şeytan da Allah’ın emrini uygun görmeyip, (Ben ateşten o ise, topraktan yaratıldı. Ateşten yaratılan bir varlığın, topraktan yaratılan bir varlığı kıble edinmesi yanlıştır) diyerek secde etmedi ve ebedi lanetliklerden oldu.

Melek ve şeytan
Sual: Her insanın yanında bir melek ve bir şeytan var mıdır? Bir de,İslam Ahlakı kitabında (Şeytanım Müslüman oldu) hadisi geçiyor. Şeytanım Müslüman oldu ne demektir?
CEVAPHer insanın yanında bir şeytan olduğu gibi, herkesin yanında bir de melek vardır. Şeytan, insanın kalbine kötü düşünceler, vesveseler getirir. Melek ise, insana iyi düşünceler ilham eder. Üç hadis-i şerif meali:
(Melekten gelen ilham, İslamiyet’e uygun olur. Şeytandan gelen vesvese, İslamiyet’ten ayrılmaya sebep olur.) [Tirmizi]

(Allahü teâlâ, benim yanımdaki şeytanın vesveselerinden beni muhafaza etti.) [Berika]

(Allahü teâlâ, bana ihsan etti. Şeytanım Müslüman oldu.) [Berika]

Buradaki Müslüman oldu demek, teslim oldu, bana zarar veremedi demektir. Zaten kelime olarak Müslüman, teslim olan, kayıtsız şartsız boyun eğen demektir.


21 Ağustos 2011

Hayat

Herşey aynı. yazanlar, yazarlar, okuyanlar, eleştirenler, yaşayanlar, bakanlar, görenler, konuşanlar, beyinsizler. vs. vs.

Hayat tam gaz son sürat değişmeye fırsat bulamadan aşınarak yozlaşarak aynen devam.

Ben

Ben değişiyorum. Giderek değişiyorum. Kendim için harika yönde benim dışındakiler için bilmiyorum. Banane.

Çok net içimde birşeyi büyüttüm. Beni. Ben varım bende, benden başka da birşey yok. Kalbime dokundum. Ruhumu dinledim uzunca. Geleceğime baktım dikkatlice. Ve tesbit ettim eksikleri. Yazdım alt alta. Başladım sonra sırayla. Bazen çok sesler çalındı kulağıma. Neden konuşur insanlar bilmem. Ben de konuşurum ama ben kendim için konuşurum. Dinlenmeyi umursamam dinleyen varsa o onun sorunudur. Dinlemiyorlarsa da onların sorunudur. Ama dinlenmeyi uman isteyen ve üsteleyen insanlar var bunu anlamsız buluyorum. Bugün hala varlıklarını anlayacak kadar düzelmemişim ama yarın bunu da anlamayacağım çünkü tüm eksiklerim hızla kapanıyor tüm yanlışlarım doğrulanıyor.

Hayat doğru ben doğru. gidiyorum. takılmadan.

11 Ağustos 2011

Eksik

Hep birşeyler eksik. Hep içimde bir kocaman boşluk. Deliler gibi her onume çıkan yerde doymayı arıyorum.
Çırpınıyorum ama yok nafile..

Her yerden hayalkırıklığıyla dönüyorum.
Ah şu zihnimdeki takıntıları kırabilsem de özgürce aradığıma tamamen koşabilsem. Kendimi neden engellediğimi bilmediğim ve anlayamadığım halde boşluktan yakınarak geçen zamanlar.. Öyle gidiyor gidiyor işte..

Suyun şırıltısını duyuyorum. O serinliğin nemini alıp ferahlamanın özlemini içimde büyütüyorum ama nerede işte tam nerede onu görüp de koşup doya doya kana kana içemiyorum. Biliyorum orada işte. Ayaklarım gitmiyor. Anlamsızca..


Çok yorgunum çok.
Her geçen bir iz bırakıyor.

6 Ağustos 2011

Depresyon

Sanırım çok derin bir depresyondayım bir suredır ve bunu dısa vurmam bıssuru post yazmam lazım ama bıse cıkmıo.
bunu cok anlamıs dıılım
depresıfken ıcerıı dıse dokunur yada dııl bıssuru kapkaranlık yazı yazardım ama neden bıse yazamıorum cozemıorum.
hem depresıf hem de bloklanmıs olmak benı cok huzursuz edıo
depresyonun bana zarar vermemesını sankı bu yazılarla saalıordum gıbı hıssedıorum ve yazı yazamazsam bu sefer kalıcı bır hasar vercek bu depresyon dıye korkuyorum.

kendımı duzenlemem lazım
dusunce sıstemımde bır arıza var sanırım.
dısa vurma aksıyonlarım uyumsuzlastı.
alert alert

1 Ağustos 2011

Mecnun ve devesi

Mecnun bir gün kesin karar vermiş, (Leyla’yı görmeye gidiyorum) demiş. Devesini hazırlayıp yola çıkmış. Leyla’nın köyüne doğru sürmeye başlamış; ama tesadüfen iki üç gün önce de devesi doğurmuş. Tabii Mecnun bu, yola çıkınca zikirle meşgul oluyor, deve de bunun zikirle meşgul olduğunu anlayıp sezdirmeden, geri, yavrusunun başına geliyor. Mecnun, ne kadar zaman sonra kendine gelince, (Ben neredeyim acaba?) diyor. (Allah Allah, aynı yerdeyim, bunda bir tuhaflık var; ama dur bakalım, herhalde biz yanlış yere sürmüşüz) diyor, tekrar Leyla’nın köyüne deveyi sürüyor.

Bir müddet gittikten sonra yine zikirle meşgul oluyor. Deve yine bunun zikirle meşgul olduğunu anlayınca, sessizce dönüp yavrusunun yanına geliyor. Mecnun, bir müddet sonra kendine gelince, (Ben nereye geldim acaba, Leyla’nın köyüne geldim mi?) diye bakıyor, yine aynı yer, (Bunda bir tuhaflık var) diyor. Bakıyor ki, deveyi nereye sürerse sürsün, yavrusunun yanına geliyor. O zaman durumu anlıyor. Deveye, (Arkadaş, sen kendi âşığınla yanıyorsun, ben kendi âşığımla yanıyorum. Biz, ikimiz bir araya gelemeyeceğiz. Senin âşık olduğun, yavrundur. Benim âşık olduğum, Leyla... Bunlar farklı şeyler, o halde biz seninle anlaşamayacağız, ben yayan gideyim bari) diyor.

Demek ki, ayrı düşüncelere sahip kimselerin, aynı gaye etrafında toplanmaları, zor veya imkânsız oluyor.

Aşk

Sevmeyi bilmeyen gerçek aşkı bilemez.
Sevmek varlığını sevdiğinde eritmektir.
Gerçek aşk işte bundan sonra ortaya çıkar.
Ve gerçek aşk asla bitmez, azalmaz.
Gerçekse bir aşk şüphede değildir.

Bu kadar güçlü bir sevgi ve aşkı kaldırabilecek bir insan yoktur.
Bir insana aşık olan kendini de onu da yakabilir.

28 Temmuz 2011

33 Yıl

Dönüp de bakıyorum. Sırtımda bir dünya çuvalı bir de ahıret çuvalı. Biri dolu hatta taşmış aretık biri de bomboş. Hiçbirşey yok içinde. Önüme bakıyorum. Etrafımdakilere kafamdakilere hedeflerime isteklerime uğraşlarıma bakıyorum. Tek tek her günümü son 10 günümü ve yarınımdaki 10 gün boyunca yapmayı düşündüğümü planladığıma bakıyorum hepsi dünya çuvalına girecek şeyler. E be akılsız diyorum. Sonu olan bir dünya için hem de o sondan harcayarak yıllarını geçirdin doldurdun doldurdun ya sonsuz olan ahıret ve sonrası için olan çuvalın o bomboş. Ne yapacaksın bu dünyada ölüp de o sonsuz hayt başladığında.

Diyorum ama dinleyen kim...

23 Temmuz 2011

Son Yazı

Buraya yazıyorum ya bazen yazarken aklıma geliyor. Acaba bu son yazım olabilir mi?
Nereden bilebilirim değil mi. Belki de bu son yazım.
Kimin 1 sn sonra ölmemek için garantisi var ki..
Sonra bakıyorum son yazım bu mu olmalı
Bakıyorum yazdıklarıma ve bilemiyorum.
Son yazı nasıl olmalı ki.
Sanırım her yazım son yazım olmaya layık. Ne farkeder sonuçta benim beynimden çıkıyorlar ya.
Ama belki didaktik birşeyler olmasını da isterdim.
Burada yıllarca asılı kalacak bu yazı nede olsa belki 10 bin yıl daha burada böyle duracak. Kimbilir kimler gelip görecek.

Belki de vasiyet yazmalıyım son yazımda.

Tek dileğim şu olurdu herhalde.
- Ey bu siteden gelip de geçen, kendine dön ve bak eğer inançsızsan git islamiyeti araştır oku öğren ve müslüman ol huzuru yada her neyi arıyorsan bu dünyada bulamazsın ama islamiyete tutunursan bu ve öbür dünyada bulursun yoksa halin yaman.

- Ey bu siteden gelip de geçen, eğer müslümansan git islamiyeti iyice öğren dünyada huzur ancak islamiyeti tam öğrenip allaha tam teslim olup kalpten iman etmekle mümkün. Eğer bunu başarırsan bu dünyada öldükten sonra başlayan gerçek sonsuz hayatta da mutlu olursun yoksa tersi felaket.

www.dinimizislam.com islamiyetle ilgili her soruna cevabı bu siteden bulabilirsin. Bu sitenin yazarına da dua et. Allah onu affetsin.

Allahım sen beni affet. Çektiğim sıkıntılardan kurtar beni. Amin.

21 Temmuz 2011

Art Quote of the Day

All art is quite useless.
Oscar Wilde 

17 Temmuz 2011

Nokta

Noktayı seviyorum. Büyük harfle yeni bir cümleye başlıyorsun. Bir önceki cümlenin konusuyla alakalı bile olsa...

13 Temmuz 2011

Bu gece bircok sey cok yanlis
bu gece tum gecelerimden daha karanlik
bu gece hayat durmus bu devam eden saf bir kabus
renklerim calinmis
seslerim calinmis
bombosluuma huzun ve aci caglayarak doluyor
batmaya cok yakin
boulmaya az sonrayim

dusunmedim hic simdi ise cok pismanim
elden gelenler bitmis zamanindanin zamanlari tukenmis
taniyanda yok anlayanda
yardim edecekler yardimsiz olmus
ahkam kesecekler sahte ifadecilerle bir
her bir beynimde yuzbin ince sert dokunus

suzgecten eriyerek gecmisim
yillarimi eritip yakmisim tum oksijeni guzellikleriyle
simdi kocaman bir cop dagi
ve tum posadan geriye kalan her iliskinin acisi
irkiltici gercekler ve rahatsizlik veren kara karanlik mide bulandiran
soru isaretli anilar

ahhim cok
vahim cok
neye yararim da bol bol

negatif bir hayat
negatif bir siluet
negatifi ceken daha derin daha koyu buyuk negatif
guclenmis her yakaladigiyla

yetsin artik
duzelmiyorsa
yok olsun
yetsin artik

7 Temmuz 2011

Aşk

En sonunda nasıl bir aşk olması gerektiğini anladım. En sonunda nasıl bir kadını sevebileceğimi öğrendim. En sonunda beni kim mutlu ederi anladım. En sonunda nasıl bir kadınla hayatı paylaşmak isterim anladım. En sonunda  nasıl bir kadının nazını çekmekten keyif alırım anladım. En sonunda nasıl bir kadın bana sarıldığında içimde birşeyler hissederim anladım. En sonunda aşk sevgi ve mutluluk adına olması gerekenin nasıl birşey olduğunu anladım.

Aşk var artık inanıyorum.
Bu hayatta mutluluk da var hem de o kadar çok ki..

Çal be dünya, oynayalım..

3 Temmuz 2011

1 Temmuz 2011

Yaz Dizileri

Weeds - artık 7. sezon hikaye daha ne kadar kıvrılıp bukulur bılem ıyorum ama hala uğraşıyorlar ve ben severek izliom karakterler hala leziz. I love u Nancy :))

Rookie Blue - Eh bir polis dizisi izlenecekse bu olmalı başroldeki hatunda çok ahım şahım bişi olmasa da nedense hoşuma gidio.

Big C - Gerçekten hayattan gerçekçi kaçıklıklar dizisi. Bunun akış hızını çok seviorum..

Men of a Certain Age - Big C gibi ve çok harika. Directing bu kadar bir diziyi harikulade yapabilir.

Burn Notice - Ah bi kere bu karakterlerle tanışınca bırakmak olur mu. Hiç izlemedim ama ordan burdan duyduum dan anladığım kadarıyla buna yeni mcgyver denebilir belki..

Luther - Yaz dizisi deil belki ama izlenebilir bir ingiliz dizisi olması ve de o amerikan produksıyonlarıyla boulmus goze bıraz deısık bı renk getırmesı acısından hoş. İlk sezon daha iyiydi sanki ama ucuncu bolum ilgi cekici bi toparlama oldu sankı..

White Collar - Everybody loves Mozzie!

İhtiyar

Karanlık, çıkmaz izbe sokakta paslı ağır metal kapının ardında loş ışıkta bir bar taburesinin üzerinde kırışıklarına kırışık ekleyen adam. Derin derin düşünür gibi görünen ama hiç düşünmemiş adam..

29 Haziran 2011

Doğa

Doğayı gerçekten seviyorum. Birgün bir ırmağın kenarında gider de yaşamaya başlarsam acaba bu kadar hayalini kurup istememe rağmen şehri özler miyim acaba diye endişe ediyordum. Artık şunu net olarak söyleyebilirim ki bir insan doğada asla sıkılmaz ve şehri de kesinlikle bir daha aramaz. Adı üstünde doğa, insanın da doğası zaten yeşilliği, denizi, nehri ırmağı istiyor arıyor. Dolayısıyla kendini bulduğun anda şehri o yapaylığı aramak imkansız. Bu anıma bakıp bu bulunduğum yerden bu kaygıları güdüyorum ve buradaki şehirdeki yaşantıma göre. Aslında doğaya gidildiğinde zihin hızla şehri ve o yapaylığı temizliyor yepyeni taptaz ve arındırılmış bir bolum açıyor. Hızla doğanın içindeki yepyeni hızda ve yepyeni güzellikte bir hayata ait bir resim oturuyor. Hayat doğada çok farklı ilerliyor ve orayı orada yaşayarak oranın adım hızına göre değerlendirmek lazım. 


İlk başta herkesin gördüğü bir gelip geçenin gördüğünü görüyor insan. Biraz daha kaldıkça ve oyalandıkça ilk bakışta görünmeyenler görünür oluyor ve bir süre sonra kalmaya devam ettikçe  oradaki o bambaşka dünyaya ve oranın mensuplarına karışmak gerçekleşiyor.. Ve bu kadar zengin bir cümbüşün içinde kim sıkılmaya fırsat bulabilir ki.. 

Temizlendiğimi hisssediyorum. Az bir gayrete daha ihtiyacım var inşallah herşey güzel olacak.. 

Minik Man

Eh bu dünyada bir küçük insanı sevmenin tadını da aldıktan sonra yaşanmamış ne kaldı ki.. :)


22 Haziran 2011

Deniz ve Doğa Çağırıyor

Bu yaz birşeyler oldu bana devamlı hareket etmek hiç yapmadığım şeyler yapmak istiyorum.. Denizde ve doğada vakit geçirmek istiyorum. Doğa çok güzel. Şehirden kurtulduğu anda insan kendini çok rahat ve huzurlu hissediyor.

Yıllarca bu şehrin pis pasaklı ve rahatsız edici hayatında ilişkilerinde ve boğuculuğunda kendimi tüketmişim. Hala da kurtarabildiğim söylenemez ya gerçi..

Bir kanoya binip tüm karayı ve keşmekeşi kıyıda bırakıp bir kürekle uzaklaşmak. Kocaman denizin üstünde bir nokta olmak. O koca deve bir nevi meydan okumak ama aynı zamanda da onunla sevişmek. Sevgi dolu bedeninde huzur içinde yol almak. Onu ürkütmeden ufak gıdıklayan kürek darbeleriyle. Fındık kabuğu ve bir çöp saman parçası gibi..

Ya rafting yaparken ki suya karşı olma duygusu. Kimbilir nerelerde birikip de gelen o hiddetli sulara bir kürekle kafa tutarken bir yandan da kendini ona teslim etmemek için efor sarfetmek. Kaslarını şişirmek. Her onun seni ele geçirmek için yaptığı hamleyi savuşturduğunda kendini daha güçlü hissetmek.

Saatlerce yüzmek, saatlerce yürümek, kürek çekmek.. Bedeninin sınırlarını her zorladığında hep daha ilerisinin varolduğunu görmek. Bunu gördükçe en ileriye doğru gitmeye heves etmek.

İşte bir gün de bu sonsuz en ileride bedenin hiçbir zaman pes etmediği için aldığın risklerin %100 e ulaşması sonucunda doğanın içinde kaybolmak.

Bir aşamadan sonra o insan yatakta ölmeyi kendine zul görüyor sanırım ve bunun için denemeden yapamıyor belki de bile bile..

17 Haziran 2011

"Renkli" ne demek..

Her zaman bu gerizekalı klişe kelimelerden nefret etmişimdir. Birisi birşey için bir kelime kullanır ve bu sakız gibi herkesin ağzına yapışır o şeyden her bahsedişte lan bu ne demek demeden devamlı otomatik olarak kullanılır. Bir nevi Nasılsın diyene iyiyim hamdolsun falan diyip de sen nasılsın diye eklemek gibi.

Son zamanlarda beni sinir eden duyduğum şey de şu şu isimler meclise girdi çok "renkli bir meclis" olacak..

Ya ne demek bu renkli meclis. Panayır mı kuruluyor mecliste. Ne bileyim yüzler gülecek her daim espri yapıp pozitif birbirlerine çicek böcek mi ikram edecek bu insanlar. Felsefi tartışmalar yapıp birbirlerine saygı sevgi mi gösterecekler. Yoo.. Her zaman olan şey olacak. Oranın da bi kültürü var oranın da bir sistematiği var şimdiye kadar ne olduysa o olacak geçecek gidecek. Ne kimse bir diğerini ikna edecek ne de bişe olacak.

Vıdı vıdı bıdı bıdı kabul edenler.. kabul etmeyenler... Kabul Edilmişitr..
Vıdı vıdı bıdı bıdı söz isteyen sapsarı renk surenızı aşmayın buyrun kursu sızın " sarı çok sarı sapsarı ... "
Söz isteyen kıpkırmızı renk surenızı aşmayın buyrun kursu sızın " kırmızı çok kırmızı kıpkırmızı .."
Kabul edenler... Kabul etmeyenler.. Kabul Edilmiştir..

Olacak olan bu. Renkli meclis diyip durup hasta etmeyin beni.. Meclis meclistir. Oraya giden herkes de milletinvekili olarak gidiyor oraya gidenlerin hepsi gorevını askla sevkle yerıne getırmeyı dusunmuyor olabılır ama o ınsanların bı gorevı var bı hedefı var onu yapmaya gıdıyor boyle sacma sapan herhangı meclısten farklı olacakmıs ve mutluluk olusturacakmıs gıbı sıfatlar kullanıp gereksız pembe tablolar cızmeyın gerızekalı mısınız.?

Sankı tv de tartısma programına konuk secımı yapıyoruz da renkli oluyorlar. Unluyse unlu neyse ne oraya gıdıp de oyunu aldığı ınsanları temsıl edebılıyorsa ne ala edemıyorsa ben ne edeyım o rengi.. Gitsin gokkusagına katılsın..

Peki şimdi ne olacak..

1- Anayasa değişir.
2- Türkiye Kıbrıs ve Kürt sorununu çözer.
3- AB'ye üye olur. (2014)
4- Ortadoğu Türkiyeye bağlanır.
5- Recep Tayyip Erdoğan, Ortadoğu, Anadolu ve Kuzey Afrika'nın lideri olur..
6- Türkiye islam aleminin lideri olur.
7- Türkiye ilk 5 ülke arasına girer.

15 Haziran 2011

Kendine...

Jane, uzakta durmuş gülümseyerek elleri heyecanlı hareketli birisiyle konuşuyor. Onu gördüğümde karnım zil çalıyor ve hızlı adımlarla simit peynir çay hayali kurarak bir gazete büfesinin önünden geçmekteydim ve duraklayıp gazete alsam mı yoksa tamamen kafamı dinleyerek mi kahvaltımı yapsam diye düşünüyordum.

Baktım..
O beyaz elbise ince topuklular hafif yanık ten.. Derken karşısındaki öptü ve ayrıldı. Jane de çantasına yöneldi. İlk tahminim telefon oldu ve evet bingo..
Hem yürüyor bana doğru hem de telefonda karşıdakinin cevap vermesini bekliyordu.

Bir an karar veremedim beni görsün mü yoksa görmesin mi?
Karar vermek istemedim neden bilemiyorum. O anı sevmiştim belki de..
Dondurdum zamanı.

Beyaz çarşafların arasında gözlerimi açtığımda bir iki saniye beynim durarak bakındım. Koyu saçları görünce sırtüstü devrildim. Tavana bakarken kapadım gözlerimi dün gecenin haz dolu şehveti bedenimi hala sarıp sarmalıyordu. Gülümsedim istemeden. Sabahın aydınlığı her duyguyu zorla alıp koparmak istese de benden ben bırakmamak için direniyordum.

Herşey bir yere kadar.. geçmişi geleceğe doğru uzatmayı değil canım istiyorsa yeniden deneyimlemeyi seviyorum. Bazen öncekinden daha kötü bazen çok daha iyi. Ama hep taze..

Gazeteyi bırak kahvaltıyı bile unutmuştum. Yüzüme kocaman bir gülümseme yerleştirip bakışlarının önüne attım kendimi. Şimdi tam hatırlamıyorum ama kollarımı da açıp gereksiz bir sevecen coşku yapmış da olabilirim. Önemi de yok aslında. Karşıdan siz ne kadar dozla severseniz aynı dozda sevgi geleceğini bildiğinizde dünya hem küçülüp tam ikinize göre oluyor hem de kocaman ve kalabalık olup sizi bu yoğunluğun içinde "bir"leştiriyor.

Dudağa kondurulan hızlı ama tatlı bir öpücük zihnimde tuzlaşmış tüm seksden arındırıyor beni. Önümde yemyeşilin tonlarında ucsuz bucaksız bir vadi açılıyor. Gülümseten bir güneş ilerileri aydınlatıp neşelendiriyor. Isınıyorum. Sımsıkı sarılıyor bana Jane. Biraz elleri soğuk ama sanki.

Bakıyorum. Bir gariplik var, bir mesafe bir donukluk..

14 Haziran 2011

Seçim 2011

- AKP %50 oy aldı. Türkiyede artık bir devir kapandı. Yeni bir Türkiye var artık. Eski ilkeler ve ideolojiler üzerinden gitmeyeceğini ve Türkiyenin içeride ve dışarıda tmamen değişeceğini düşünüyorum. Kolay kolay bir başka partinin de AKP den ileri düşünüp ondan iktidarı alabilmesini onumuzdeki en az 15 yıl mumkun gormuyorum.

- Engelli vatandaşlar oy kullanırken buyuk zorluklar yaşadılar. Insanlar ve kose yazarları bunu cok gundeme tasıdılar ıyı guzel ama ya o okullarda okuyan yada dolayısıyla okuyamayan engelli cocuklar. Onlar hergun bunları yasamak zorundalar yada okumamak durumundalar. Engelli cocukların da dığerleriyle aynı ortamda okumaları lazım. Butun okulların engellilerin okuyabılecegı sekılde organıze edılmesı lazım hadı butun olmasa bıle belırlı nufus yogunluklarına gore okullar belırlenıp bunların engellılere uygun hale getırılmelerı lazım. bunun ıcın calısan bır dernek bıse varsa dırek gonullu olmak ısterım.

- Genel olarak hayat güzel..

12 Haziran 2011

Hiç kimse yalnız değil..

Karanlıklar hissetmesini bildikten, kalbini kapatmayıp açık tuttuktan sonra her zaman elbet birgün aydınlanacaktır.
O bir gün de inanınca asla çok uzak olmayacaktır.
Ben hayatını bazen kalabalıklarda bazende soyutlanmışlığımın içinde hep yalnız hissederek yaşadım.
Oysa bugün artık çok farklıyım. Huzuru alıp tüm bedenime yaymayı, sevmeyi salt dünyevi kıstaslarla değil bunların yanına konmuş bugüne kadar recetede eksik olduğu için şifayı engelleyen manevi değerlerle sarmalayıp tamamlamayı başardım.
Evet başardım.

Hala yakalanmış bir gerçeklik henüz olmasa da şu oldukça kenar ve köşede bile iç ferahlığını hissedip derin ohlar çekmekteyim.
Her şey şükretmekten geçiyor.
Bir mümin için şükr ise en birinci olarak namaz ve tüm diğer ibadetleri zamanında ve eksiksiz yerine getirmektir.

4 Haziran 2011

Koşasım Geliyor


Ortaya Karışık

- Carl's Jr. : Amerikanın beşinci buyuk fast food zinciri. Mcdonalds ile Burger kingin arasında lezzet sentezi olarak. Kesinlikle ikisinden de lezzetli. Patatesi de çok lezzetli. Yurtdışındaki kadar geniş bir menu yok Türkiyede henüz ama burdaki fast food larda gormediğimiz değişik lezzetler barındırıyor. İlk şubesini cevahirde açmış. Ve bence yayıldıkça tutacaktır. Büyük ihtimalle de Burger kingi alaşağı edecektir. Bir iki tl pahalı ama içecekler sınırsız. Mushroom burgerini denedim ve sevdim. Big carl da gözüm var bir dahakine denicem..

- Hangover II : Doğal olarak ilkinin yerini tutamaz. Zach yine kırıp geçiriyor. Biraz senaryo saçmalasa da ve de kurgu işleyişi insanı sinir etse de nice ben çok komiğim diyen filmlerden yuz kat daha fazla güldürüyor. ama ne kadar acıdır ki en çok hoşuma giden ve güldüğüm sahneler sonunda jenerikteki slayt bolumuydu.

- Burn notice, White Collar, Men of a certain Age yeniden vizyona döndüler. Yaz dizilerini daha çok seviyo olabilirim. Çok daha eğlenceli şeyler oluyor orası kesin..

- David Helfgott a gitmek istedim ve neden olduunu annamadıım sekılde 200 tl yada 300 tl vermedim ve gitmedim. Sanırım şimdi pişmanım ama bi yandan da bunun çok para olduğunu düşünüyorum ve huzurluyum. Bir de ankaradaki konserlerin daha ucuz olduğunu öğrendim ve hatta o konserler için beleş protokol bileti dağıttılar twitterda buna da ayrıca sinirlendim..

- Kaybedenler kulubunun soundtrackını de sevdım. Bır kac parca daha turkce bısıler olsaydı daha dengelı olurdu ama bu halı de hos. ozellıkle arabada kafa rahatlatıo. gece yolculuklarında yalnız yapılanlarında daha bı kendımı hıssetmemı saglıyor..

2 Haziran 2011

Dalgalar

Çırılçıplak
Teslim alınmaya hazır
Çağrıyı duyup da geldim dalgalar
kumsalın kenarında öylesine durdukça
hafif rüzgarda gerginleştikçe tenim
daha bir istekle
bakıp yürüyorum dalgalara

serin serin yalıyorlar bileklerimi
daha yaklaş dercesine çağırıyorlar beni
bir adım iki adım derken
o köpüklü serin
tamamen sarıyor beni
oh bu sarılmışlık duygusu tanıdık geçmişimden

kendini fırlatıp atıp kükredikçe
bende köpükler içinde savruluyorum
tamamen gel dercesine
çekiyor beni derinlerine
bambaşka bir dünya var burada

binlerce değişik rengarenk canlı
etrafımdan geçip gidiyorlar
bir fener alayı
tüm korkutucu silahlarıyla gövde gösterisi
oh serin ama sımsıkı sarılmışım dörtbiryandan
hırçın dalgalarla
daha diplere en derinlere karanlıklara var bir merakım
ulaşmak istedikçe yol uzuyor
sonsuz ama sonsuzluk kadar uzun

geri dönmeyi hiç düşünmüyorum.
burası sımsıkı bana sarılmış ne kadar rahat.
ohh

31 Mayıs 2011

Yine tekrar

Sıkıldım yine..
Karamsarlaştım yine..
İçimden hiçbirşey yapmak gelmiyor yine..
İniş ve çıkışlar yıprattı iyice beni.

En önce vakit geçmiyor.
Hergün aynı şeyleri yapmaktan aynı şeyleri yemekten aynı sıkıntıları hissetmekten aynı insanlarla aynı şeyleri konuşmaktan bıktım.
Hayır insanlar milyonlarca olsa da değişen birşey yok. Herşey aynı, temelde çok minik farklılıklar sadece ve bunlar da sıkıntımı geçirecek derecede değiller.

Aynı olaylar aynı fikirler aynı duruşlar aynı zekalar aynı kibirler
bazen çok ender arada bir kıvılcım oluyor ve diyorsun acaba?
ama iki çakıyor sonra herşey karanlığa gömülüp gidiyor.

artık oyalayamıyorum kendimi cidden sıkıldım.

30 Mayıs 2011

Hükümet Konağı

Türkiye ne zaman çağ atlayacak bilemiyorum belki de hiçbir zaman. Çünkü şu anda konuşulanlara tartışmalara polemiklere bakıyorum. Kendini aydın diye etiketleyip ortada gezen şaklabanlara bakıyorum ve bunların dillerindeki konulara.. Yok be kimsenin şu ülkeyi iki gram öteye götüreyim derdi yok. Bunu ilk iktidara geldiklerinde AKP ve dolayısıyla başbakan çok ciddi manada yaptı.. ancak o zaman değiştirilmesi gereken çok şey vardı ve gerçekten iktidar olmak için birçok çağdışı kurumu ve zihniyeti tasfiye edip dönüştürmesi gerekiyordu ve bunu yaptı ama şimdi çok daha temel noktalara geldik ve gördüğüm şu ki başbakan da temel sorun yerine ekonomi ve para eksenli dönüşümlere odaklanmış vaziyette ve temel noktaları dönüştürmekle uğraşsa bile bunu kendi iktidarını da elinden alabilecek tarzda bir şeffaf ve çağın önünde bir ülkeye yakışacak tarzda değişiklikler yapmayacak. dolayısıyla da türkiyenin ilerlemesi için yakalanan en güzel fırsat yok olacak. bir daha ne zaman halkın yuzde ellısını etkıleyebılen bır lıder gelır bılemem.
dusunebılıyormusunuz hala devlet bınalarımızın ısmı hukumet konagı, adalet sarayı belediye sarayı falan.. bu nasıl bır sacmalıktır.. partılerın ısmıne bakıyoruz, mıllıyetcı hareket partısı, cumhurıyet halk partısı, adalet ve kalkınma partısı, ozgurluk demokrası emek işçi şu bu yıllardır kullanıla kullanıla masızlasmıs terımler kavramlar

yepyenı bır zıhnıyet lazım
ekonomı olsun ıssızlık olsun tarıh olsun sosyal hayat olsun ne olursa olsun su an herseyın en temel sorunu egtımden tut dıyanete kadar yenı yepyenı ve bu ulkeye uygun maksımum ozgurluk ve eskı devlete aıt herseyı yerlebır edıp yepyenı bundan 50 yıl sonrasının turkıyesını hedefleyen halkın devlet yonetımınde tam soz sahıbı olmasını saglayacak sıstem ve kanunlara yol acacak bır anayasa lazım. halkı sacma sapan kelımeler ve anlamları uzerınden yıpratıp polemık ve kamplasma ıcıne sokmayacak bır anayasa.

ulkenın ıkıncı atması gereken adım da mılletvekılı adaylarının halk tarafından ve sonrasında mılletvekıllerının halk tarafından secıldıgı ve sonrasında da baskanın halk tarafından secıldıgı bır secım yapısı.

bugunku mılletvekılı adayı belırlenme mantıgıyla ıster yuzde on barajı olsun ıster olmasın en ozgur bılmemne olsun halkın meclıste temsıl edılmesıne olanak yok. ıste bugunku partılerın ıc yapısı ve bu halkın mılletvekılı adayını secememsı sonucu mhp de kasetler patlıyor ve boyle ınsanlar secmenıne kufrederek mılletvekılı olabılıyorlar.. bır kere secılen bır daha secım bolgesıne ugramıyor cunku partısının orada bır oy potansıyelı var ve partısı de onu oradan secılecegı bır sıraya koyacak bunu bılıyor ve bolge umurunda bıle olmuyor. mılletvekılı maası ve sonrasında alacagı emeklı maası ıle mılletvekılı olmanın getırdıgı kontakların saglayacagı rantı nakıte cevırmenın pesınde buyuk cogunluk..
hızmetı hedefleyen yok.

korkunc bırsey akp den once ıkıbınlı yıllara gırdıgımızde bu ulkede yapılmıs bolunmus yok 6 bın km ımıs. toplam yol 70 bın km ve bunun neredeyse yuzde onu bıle deıl. rezaletı dusunebılıyor musunuz. yolu olmayan bır ulkenın kalkınmasını beklemek. yolu olmayan bır ulkeye kım neden yatırım yapar. yazık vallahı de yazık.

artık gecmısın kırlı pıs bagnaz kafalarından kurtulmak ve yepyenı bır ufuk acmak lazım. o hep aynı cozumsuz ayagımızı kılıtleyen prangalardan ıcabında ayagımızı keserek kurtulmalıyız sonra o ozgurlukle oturur tıp alanında kendımızı oyle gelıstırırız kı gercek ayagımızdan daha yeteneklı bır ayak oraya monte ederız.

Hep hayalımdır süper parti diye bir parti kurulsa ve yepyeni bir bakış açısı getırse. hep ileriyi ve gelişmeyi düşünen ve temelinde sadece insan olan bir parti. bu sıkıcı eskıden gunumuze sarkan tozlu anlamını yıtırmıs ıdeolojı sahıbı ve ınsanı unutmus partı ısımlerınden apayrı bı yerde ısmı lakayt ama kendı argumanları ve fıkırlerı yere basan bır partı. bunu ben kurmayı ısterdım fantazı olarak bıle olsa besım tıbukun bır zamanlar ldp ıle yaptıgı gıbı tvlerde cıkıp fıkırlerı annatan bı partı olarak kalsa bıle emınım cok seyı donusturebılırdı..

Kısa Kısa

- Klima artık bu yaşlı bünyeye dokunuyor. 1 saat klimaya karşılık. 2 gün ateşler içinde yatmak garanti..
- Geçen gün Kurşunluda gördüğüm manzara beni dumura uğrattı. İnsanlarımız gerçekten akılsız.. Gerçekten yaptıklarının iki adım iki zaman ilerisini düşünmeden yaptıklarının ne olduğunu bilmeden anlamadan aklıevvel fikirlerin peşinden koşuyorlar. Olay şu : en önde trafik polis arabası kurşunlunun ana caddesinde trafiği durduruyor arkasında 30 40 tane 4-5-6 yaşlarında çocuklar önlerinde 3 5 tane veli öğretmen karışımı en arkada da 3 4 veli öğretmenle ellerinde pankartlarla hükümet konağına yürüdüler. pankartlarda parasız eğitim, anaokulumuzu bize verin falan filan birşeyler yazıyordu. Ah niye foto çekmedim pişmanım ama bu nedir ya bu nedir deli misiniz manyak mısınız. Çocukları neden yürütüyorsunuz. Yürüyecekseniz veli olarak yürüyün yada ne bileyim yazın bi dilekçe sunun hükümetin konağına... 5 yaşında çocuklara bu yapılır mı ya bu ne vıcdansızlık.. gerizekalılar..
- bir köy hayatı özlemimi geçen ziyaret ettiğim köyde toprağa gömdüm en azından bu anadoludan bir köy olmayacak. inekli tezekli araziye dayalı köy.. kokuyu geçtim aslında geçmeyeyim dayanılmaz ve alışılamaz bir koku onun içine doğmadıkça yaşanmaz. ve köylü benim başedemeyeceğim kadar çok kurnaz. o köylü başeğmesinin altında cin gibi kendi çıkarını alma isteme koruma güdüsü ve davranışları benim muhatap olmayı isteyeceğim şeyler değil. şehirde en azından muhatap olacağın 3 5 kişiyi çok büyük bi secenekler listesinden bulabiliyorsun ama bir koyde zaten herkes o kadar. istesende istemesende beraber yaşamak zorundasın. bu arada köyluyu hor gorenleri onları aptal falan zannedenlere bır kere daha acıdım. koylu o kadar kendısını dusunen bir zıhnıyete sahıp kı bu adamlar kendılerı ıcın ıyı olmayacagını dusunduklerı hıc bırseye oy falan vermezler dolayısıyla bır partı bunlardan bır kere kandırarak oy alır o da o ankı ıktıdar onlara vaadettıklerını yapmadıysa.. dolayısıyla akp ıkı secımdır oy alıyorsa bırseyler yapıyorduru gordum.. ha ama koy hayatı bıtmıs olay sanayı olmus kasabalara koylerın yakınlarına fabrıkalar kuruldukca ınsanlar tarlalardan fabrıkalarda calısmaya gecmıs.. cogu sehırde calısıyor oturuyor yazın da koye gelıyor falan.. 
- sehırdekı fakırlık evsızler benı uzuyor ve mahvedıyor ama koyde fakırlıgı cok olası gormedım. evet sehre gore cok sefıl gorunebılecek bır hayat var ama koyde dogmus buyumus ve yasayan bır ınsan ıcın cennet de aynı zamanda..