30 Temmuz 2010

Adalet Sarayı

Ne zamandır komik bulduğum birşeydir bu.. Yazayım diyordum ama gereksiz birşey olduğundan yazmıyordum ama bugün canım sıkılıyor yazayım bari..
Avrupanın yada bilemiyorum belki de dünyanın en büyük adalet sarayını inşa ediyorlar istanbulun göbeğine..
ve
bu adalet sarayı yuvarlak..
evet yuvarlak koşesiz devasa bir şişko gibi bir adalet sarayı inşa ediyorlar. herşeye yeni yorumlar getirilmesine varım illa şablonlarla hareket edilmemeli ama bu yeni yorum getirmeyi yaparken anlam değiştirmek de aptalca bir hata değilmidir. ben kreativitenin sıunırlandırılmış çerçeveleri çizilmi,şliğin içinde kendini gösterebildiği zaman hoş olduğunu düşünüyorum.
Köşesiz, yuvarlak bir adalet bana saçma geliyor bilmiyorum detayını ama eminim o adalet sarayının kapısı da allah bilir bildiimiz iki buçuk metrelik doner bi kapıdır. şöyle 20 metre yukseklığınde 5 metre genişliğinde kalın çerceveli girerken seni ezen bi yamuğun varsa titreten bir kapı değildir..

yuvarlak adalet..

24 Temmuz 2010

Fısıldıyor..
Müzik herhangi birşey duymama engel ve duyamamaktan da rahatsız değilim ama dudaklarını kulağımda hissediyorum. içkisinden aldığı son yudumdan kalan nemli dolgun dudakları duyabilmem için iyice yaklaşmış kulağıma neredeyse okşuyor, öpüyor, yalıyor..

Müziğe teslim olmuşum kafam dönüyor ve tüm vucudum dudaklarını hissediyor. Konsantrasyonu arttırmak için gözlerimi kapatıyorum ve nefesimi içime çekip vermeyi kesiyorum..

Anlıyor. Dinlemediğimi anlıyor. Önce emin olmak için başını hafifçe eğip gözlerime bakıyor. Tabi ki göremiyor. Kapalı gözlerimle bunu anlıyorum. Açıyorum.. O duraksayan gözler bir çift muzipe bırakıyor yerini.. Bir el yanağıma uzanıyor bir el başımı çekiyor kendisine ve o tüm bedenimle hissettiğim dudakları dudaklarımda hissediyorum.. Elbette gözlerim kapalı nefesim tutulmuş..

Sadece bedenimde atmakta olan müziği duyuyorum.. Sonra herhangi birşey duymayı boşverip elim bele dolanıyor.. İncecik elbisenin üzerinden dolaşıp bir yerlere gitmek üzere yola çıkıyor..

12 Temmuz 2010

Soğuk! Dondurucu soğuk, yarı uyuşmuş bedenim her geçen saniye biraz daha fazla soğuğu hissediyor..
Üzerimdeki incecik tşörtüm ve kot pantalonum yerden emdiği bütün soğuğu bedenime aralıksız iletiyor.. Çıplak ayaklarımı altıma çekmeye çalışıyorum, kıvrılıp dertop olmuş olabildiğince az yer kaplayarak ve büzüşerek kendimi ısıtmaya çalışıyorum dışarıdaki soğuğa karşı bir set çekmeye çalışıyorum ama nafile..
Titriyorum içeriden dışarıdan aralıksız ve 10 şiddetinde titriyorum. Dişlerimin takırtısı beynimdeki soğuk algısını birden yüz katına bin katına çıkarıyor daha fazla üşüyorum..
Yukarıdaki camsız pencereden süzülen beyazımsı garip ve ürkütücü ay ışığı daha soğuk çağrışımları yapıyor ve ben çok üşüyorum.. Duvarlardaki sızan sular buz gibi parıldıyor zihnim her yerden her şeyden daha soğuk daha soğuk dayanamayacağın kadar soğuk mesajları alarak yüzbinlerce iğneyle dürtülüyormuşcasına acı içinde çaresiz beni yok olmanın eşiğine taşıyor..
Dayanılmaz bir acı içindeyim ve hem acıyı hem soğuğu ve hem de çaresizliği an be an algılamaktan delirecek gibiyim.. Bileklerimdeki kalın demir halkalar, yeterince soğuk girişi için bünyeme yer yokmuş gibi tuz biber oluyorlar. Hareketsiz ve tutuklu olmak değil ama demirin soğuğuna temas etmek zorunda kaldığım için öfke içindeyim.. Halkalar duvara zincirle bağlı ve hareketlerim çok kısıtlı.. Buraya nasıl düştüm buradan nasıl çıkarım bunları düşünemiyorum bile soğuğa teslim olmak üzereyim ayak parmaklarımı hissetmeyeli uzun zaman oldu. Donmaya başladım sanırım..
Soğuk! Çok soğuk..

6 Temmuz 2010

Artık bedenim sinyaller veriyor.
Ağrıyor
Sızlıyor
Acıyor
Çevremden belirtiler saydığımda kalbine baktır ciğerine baktır şekerini kontrol ettir vs gibi geri dönüşler almaya başladım..

Sağlık elden gidiyor
Kendimi giderek daha kötü hissediyorum
aynaya bakıyorum bu yaşlı kalınlaşmış bedeni iyice çirkinleşmiş suratı tanıyamıyorum.. yabancı gibi geliyor ama değil..
hissetmeden hayatımın zirvesine çıkmışım da inişe geçmişim bile..
bomboş hayalleri düşünerek geçirilmiş işe yaramaz bir ömür..
ne şimdiye kadar birşey yapmışım nede yapmaya dair bir isteğim gücüm var..

nasıl olup da çalıştığını muazzam bulduğum kalbim bir gün duruverebilir.. şaşırmam, bir sebebi de olması gerekmez gerçi benim bir etkim yok zaten ama elimden geldiğince kötü etkilemek için uğraştığımı söyleyebilirim..

çook aahlar ve vahlar var içimde birikmiş.
yazık bana, yazık zamana harcanan ve tüketilen herşeye..
bir incir çekirdeğini doldurmayacak boş duygular hisler hayaller
gerçeğe yönelmeyi beceremeden geçirilmiş anlamsız gereksiz mutluluk bile vermemiş geçirilmiş yokedilmiş yıllar.
yazık be..

4 Temmuz 2010

İncitmek - bir büyüleyici kelime daha.. bu kadar zarifce ve bu kadar arada bir tonu tanımlamak..
bazen bu nefret ettiğim dil beni şaşırtarak kendisine hayran bırakıyor..

bende de var eşşeklik hiç ilgi duymadım ki.. biraz kurcalayayım biraz araştırayayım biraz kendimi zorlayayım şu dili daha zengin daha verimli ve derin anlamlı olarak kullanayım diye...

ah ahh nelere ilgi duymadım ki.. nedenini de çok bilemiyorum sanki öz kimliğimin üzerine siyah bir örtü örtülmüş de karanlıkda kalmış gibi.. varlığını bilmişim ama hiç ortaya çıkaramamışım..

herşey Allah'ın takdiri.. karşıma seçenekler çıkmış ben bu yoldan gelmişim aslında önemi az son 1 tane yaşam gibi ve onun nasıl olacağı önemli.. incitmeden, incinmeden..

bilerek yada bilmeyerek mutlaka çok insanı incittim. yazık bana.. tövbe ediyorum. Allahım sen beni affet..