30 Aralık 2006

Night at the Museum - Müzede Bir Gece

Tatil filmi. Çocuk filmi. Ama çok keyif aldığım bir film. Bayaa uzun zamandır hiç bu kadar bir filmde güldüğümü anımsamıyorum. Hemde sinemaya girerken nefret edeceğimi düsündüğüm halde.. Kesinlikle gayet matrak ve çok yerinde bir dengede mesaj olsun karakterleri tiye alma olsun tutulmus bir film. Hele bir de benim gibi çocukluğunuzda mini mekanik denen oyuncaklar vardı kuzey kalesi askerler yerliler şunlar bunlar tamamen hayal gücünüzde bunları karsılıklı dizer savaştırırdınız falan eğer işte bunlarla oynayarak geçtiyse çocukluğunuz bu filmden keyif alırsınız. Ve böyle aralara serpistirilmis o kadar tatlı ve keyifli espriler var ki bravo diyorum.
Filmin ama en kral kahramanı easter island head yani o olmasa filmin bütün matraklığının 50% i yok olurdu.. Muhdesem.. Dum Dum gimme gumgum.

28 Aralık 2006

canım yazmak istiyor sadece bugün ama annatacak birşeyim de yok. beeh yazacak bisein yoksa nie o zaman oturup da bisey yazmaya calısıosun istek gelirse gelsin her insan her istediini gerçeklestirebilio mu ve gerçeklestirmeli mi sanki..

26 Aralık 2006

EPIC 2015



Tarih ve Sci-fi. Geleceğe dair kehanetler.. Paranoyak bakış açım Google'un gidişatını frenlemek için kitleleri bilinçlendirme amacıyla yapılmış bir video diyor. Ancak öte yandan da bu tarz şeyler önce bir kehanet bir teori olarak ortaya çıkar ondan sonra da gerçek olurlar. Dolayısıyla bence her ikisi de birbirine geçmiş ve tek gerçek olan bunun bin katı daha ilerisinde şeyler gerçek olacak ama bunları gerçekleştiren Google ve Amazon olamayabilir. Bu tarz kehanetlerin öngöremediği bir şey de iddia edilen tarihe kadar gerçekleşebilecek olaylar ortaya çıkabilecek başka daha innovatif fikirli firmalar.. Bekle beni web 2.0 senden kocaman bir ısırık almaya geliyorum..

24 Aralık 2006

Rank and Title

The game of choice for unemployed people or maintenance level workers is basketball.
The game of choice for frontline workers is football.
The game of choice for middle management is tennis.
The game of choice for CEOs and executives is golf.

Conclusion : The higher up on the corporate ladder you are, the smaller your balls are.

23 Aralık 2006

The Prestige

Bu sene seyrettiğim birçok filme göre iyi bir film olsa da fena değil kategorimi aşamıyor.
Nolan ismini görünce gitmeliyim diye düşünüyorsunuz. İlk filmindeki (parladığı) kurguda yaptığı zaman kullanımındaki yeniliği bu filmde de devam ettiriyor ancak o filmden bu filme binlerce bu tekniği alıp kullanan o kadar çok film seyrettik ki artık bu tarz zaman kullanımı görünce sinirleniyorum. Film anlatımı açısından seyirciye ilk bastan geleceği gösterip sonra geriye dönüp olan olayları anlatıp devamlı o gelecekteki önceden seyrettirdiğimiz sahneyle ilgili soru işeretlerini deşmek. Yada orda oluşturduğumuz önyargılı yada yönlendirilmiş sonucu sonradan gelerek yıkıp seyirciyi şaşırtmak bana çocukca, zeka yoksunu birşey gibi geliyor. Bende seyirciyi aptal yerine kolmayı severim aslında ama bu aralar ben hep seyirci olduğumdan bundan nefret ediyorum. Ve hep işin kolayına kaçmak olarak görüyorum. Acaba mesela bu film normal bastan baslayıp anlatılan bir hikaye olsaydı ne kadar seyredilir olurdu. Gerçi bu filmin bir motivi var kendini seyrettiren o da sihirbazlık ve onun sahne arkası sahne önü durumu bu ilgi cekici birşey her neyse bu yönden beğenmedim filmi.. Dekor falan fena değildi 1800 lerin sonunu bildiğimden değil ama benim hayalimdeki o yıllara uyuyordu ancak hapishaneye takıldım bence orada bir yanlışlık vardı. Hapishane çok yapay duruyordu. Sanırım yeni gibi durmasından duvarlar falan daha pis berb.at bi yer olması lazımdı gibime geliyor. Ve bence filmin en büyük saçmalığı bu filmde 1800 lerin sonunda klonlama makinesi yapıldığı iddia edildi. Bence çok büyük bir sacmalıktı. Bir de edison la tesla arasındaki o şiddete varan savaş teması da neydi öyle çok gereksizdi. Tesla'nın soyundan mı geliyor nedir Nolan. Başka bir film yaparsın Edisonun Teslaya nasıl hainlikler yaptığından dem vurursun da konuya hiç bir artısı eksisi olmayan bir sekilde araya sunu da katayım diyerek bir Edison haksızlıkları silsilesi ekleyemezsin. - E Teslayı kullanıyoruz onun hayatına da bakalım azcık be.. gibisinden bir türk mantığı. Nolan yoksa Türk mü?

Film konusundaki bu iki saçmalıkla kendini de hafifleştiriyor. Ama seyirlik bir çerez işte..

Değinmeden geçemeyeceğim bir nokta daha var. Scarlett Johansson bu kadar dandik bir yan rolde ne işin var? Bu filmde yine pek birsey belli olmuyordu ama Scoop daki halini görünce artık aşkım listesinden çıkarıyorum onu. Duba gibi..

Kıyamet Alametleri

Kıyâmetin yaklaştığına dair alâmetler çoktur. Bunlar ikiye ayrılır:
A-Küçük Alâmetler
Cahillik çok, ilim az olur.
Cahiller başa geçip, hükmeder.
İçki çok içilir.
Dinî vazifeler, lâyık olmayanlara verilir.
Âlimler günah işleyici, ibâdet edenler cahillerden olur.
Zararlarından korunmak için, insanlara ikram olunur.
Erkekler, hanımına uyup, anne ve babasına isyan eder.
Çalgı ve oyun aletleri çok kullanılır.
Güvenilir kimseler azalır. “Filân mahallede iyi bir kimse var.” denir.
Büyük ve yüksek binalar yapılır.
Sonra gelenler, öncekilere “Cahil” der.
Kötü kimseler, söz sahibi olur.
“Filân kimse çok iyidir.” denildiği hâlde, o kimsede zerre kadar iman bulunmaz.
İnsanlarda sevgi azalır.
Erkekler ipek giyer.
Zina ve livata çoğalır.
Adam öldürmek ve fitne çoğalır.
Dinî işler ayıp sayılır ve terk olunur.
Bidatler çoğalıp, sünnetler unutulur.
Her köşede zalim ve zorbalar çoğalır.
Günahlar iyi, ibâdetler kötü gösterilir.
Deccal vekilleri çıkıp, insanları yoldan çıkarır.
Gençler çok günah işler, kadınlar işi iyice azıtır.
Kadınlar çeşit çeşit baş bağlayıp dar elbise giyer.
Doğru söyleyenleri, başlarından kovmaya çalışırlar.
İslâmın ismi, Kur’ân-ı kerîmin resmi kalır.
İnsanlar, âlimleri bırakıp, cahillere uyar.

B-Büyük Alâmetler
Mehdî gelir ve dünyayı adaletle idare eder.
Deccal çıkıp, tanrılık dâvâsında bulunur.
İsa aleyhisselâm gökten inip, Deccal’ı öldürür.
Yecüc ve Mecüc çıkar ve dünyayı fesada boğar.
Mekke-i Mükerreme’den Dâbbetü’l-ard çıkar.
Güneş batıdan doğar.
Aden’den büyük bir ateş çıkar.

19 Aralık 2006

Bir de bunlar var

Aşağıraki postu okuduysanız bir de böyle cevherler var.. :) yok yazının girişi negatif ama bence bu iyi bu kafanın çalıştığına alamet de 40 yaşında da hala aynı geyik deam ederse o kötü olur işte..

Vestel - Bor

Vestel'in notebooklar için bor madenini kullanan bir pil ürettiklerini duyurması bende Türkiye ve geleceğiyle ilgili umutlar yeşermesine sebep oldu. En sonunda gerçekten aklı başında bir firmanın ve şirket yönetiminin ve gerçekten de içinde bulunduğu ülkeye bir şeyler katacak ve kattıklarının kendine düşen payından da kazanç elde etmeyi düşünebilecek zeka pırıltıları ortaya çıktı dedim kendi kendime. Hepimiz hatırlarız ve okumuş dinlemiş seyretmişizdir Bor madeni ve üzerinde dönen geyikleri.
- Ülkemiz bu madenin 70% ine sahip hepsini satsak 7 jenerasyonumuz bolluk ve refah içinde yaşar. İlerde acaip zengin olacaz falan da filan da.. hikaye.. yani yok gerçekten bor madenlerinin 70%i Türkiyede ama Vestel gibi firmaların sayısı artmazsa gelecekte zengin olabileceğimiz hikaye.. Yabancı ülkeler devletler yıllardır R&D lere milyarlarca dolar harcamışlar binbir çeşit gelişmeler kaydetmişler üretmişler ve bu insanlar o kadar salaklar ki eninde sonunda gelip senin 70% ine sahip olduğun bir madene kendilerini bağlayacaklar. O madenle çalışan kullanan ürünler yapacaklar.. Haydi bize bunu sat diyecekler. Hadi ordan.. Sende tekelindeki bir madeni adamları köpeen yaparak satcan hayale bak hahah.. Bu olsa olsa tembel ve akılsız Türk mantığından öte birşey olmaz.. Tabloid gazete haberi olur. Bu arada anti parantez bizde tabloid gazete tutmuyor cünkü bizim gazetelerimizin hepsi şekil olarak olmasa bile içerik olarak bir tabloid gazeteden daha saygın değiller.. Yani zaten varlar.. Bizde bir ara saygın gazete çıkardılar da o deli sattı..

İşte Vesteli takdir ettiren mevzu da burda başlıyor. Çünkü adam bor madenini kullanan bir teknoloji icat etmedikten sonra bunun dünyaya yayılamayacağını ve dolayısıyla bor madenini ve ilgili ürünü de satamayacağımızı biliyor. Maden kendi ülkesinde illa ki kendi ulaşımı çok daha kolay olacaktır. ne yapıyor bir pil üretiyor bunu kullanarak ve başka ürünlerde varmış üretmeye çalıştıkları. şimdi başka ülkelerde başka enerci kaynaklarıyla bu madenin sağladığı enercinin yarısı hemde çok pahalıya sağlayan bir ürün mü talep görür yoksa Vestelin icadı mı.. Tabi ki Vestelin icadı.. Buna kimse karşı duramaz hemen bunun muadilleri üretilir ve bor madeni kullanıma sokulur hem Vestel bir kaymak yer hemde Türkiyenin önü açılır.

Uzatmayayım ama bu tutar tutmaz ama bu düşünce kırıntısını görmek beni umutlandırdı. Kafayı çalıştıran her firmanın bu yolda ilerlemesi lazım dünyadaki rezervin büyük bölümünü elinde tuttuğumuz bir maden üzerine harıl harıl ürünler çıkarmalı ve bunları çok daha ucuza mal edip çok daha verimli olmalarını sağlamalıyız. İşte devrim bu olur işte o zaman bu dünyada Türk olarak bir varlığımız bir manamız olur. Bu kadar önemli hedefler dururken sığ hükümet muhalefet tartışmalarını izlemek halkın beyninin nasıl boş şeylerle uyuşturulup dikkatinin dağıtıldığını görmek midemi bulandırıyor.. Her başa gelene her dakikası ve her saniyesinde kıpırdayamasın bir şey yapamasın diyerek saldırılmasından gına geldi. Eliştirdikleri şeye çözüm sunamayan insanları görmek her gün neşemi ve huzurumu kaçırıyor. Onlarca yıldır piyasada dolanan ve hiçbirşeye karşı kabiliyeti olmayan ve artık birşeyler yapmayı değil siyaseti iş edinmiş zihniyetlere hala umutla bakan onlar hakkında konuşabilen insanları görmek beni yoruyor..
Dinamik, pratik ve zeki insanların bulunduğu ortamlarda keyif içinde birşeylere konsantre olmak ve işlevsel bir hayat yaşamak istiyorum artık..

18 Aralık 2006

Yayınevleri - Kitaplar - Tercüme

Berbat çeviriler binlerce yazım hataları, tashihden geçmeden alelacele basılmış kitaplar. Kitaplar ucuz değil.. Ve kaliteleri de berbat. Kitap okuma zevkini mahvediyor. Can yayınları falan filan gibi firmalardan insan çok özenli baskılar beklemiyor ama aldığınız kitabın sonlarına doğru 16 sayfasının basılmadığını görünce insan sinirleniyor. Yada nebileyim okuyorsunuz ve arada aptalca bir hatanhın her sayfada tekrarlandığını görüyorsunuz kendinizi kaptırmıssınız kitaba ve bir anda bu salak hatayla ayılıyorsunuz ve bütün keyif kaçıyor. Altın kitaplar iyi bir yayınevi imacı vardır en azından ben öyle düsünüyorum bu isten para kazanan ve dolayısıyla daha özenli kitap çıkarabilmek için masraf yapabilir bir firma gibi ama Le Carre'in kitabını okurken cinnet geçirdim ne iirençti yüzlerce hata vardı.. Bilmiyorum kitap okumaktan vazmıgeçsem ingilizce okumayı mı denesem onnar daha mı özenlidir ki acaba türkiye türkce ve alakalı herşeyi unutmak mı en iyisi bilemiyorum ki..

Sea of Sin

Sea of Sin I am swimming in..
Depeche mode un bir şarkısı..
Bende böyle hissediyorum. Kımıldadığınız anda varlığınızın farkına varıp üzerinize çullanan binlerce milyonlarca sinek gibi günahlar nefes aldığınızda sizi ele geçiriyorlar.. Kurtulmak gerçek bir çaba gerektiriyor. Hayatı kesip atmak.. Zor.. Herşey çok zor..

16 Aralık 2006

Eragon

Çocuk filmi.. Dragona ve karakterlere yükledikleri aptalca esprili(!) diyaloglarla atmosferi olabildiğince yumusatıp ne idüğü belirsiz bir film çıkarmıslar ortaya yine. Jeremy Irons ve John Malkovich gibi iki baba adamı cast ta görünce insan seyrediim diyor ama annıyoruz ki bu iki baba adam cevircek film bulamıyorlar bu da yazık be. Ayrıca sanırım ikincisi cevirilecek bu filmin buna da yazık.
Hem de yazık ki ne yazık..

Macera Dolu Amerika

Note this is an exact replication of National Public Radio interview between a female broadcaster and US Army General Reinwald, who was about to sponsor a Boy Scout Troop visiting his military installation. (Bunun gerçek olduğuna ikna edemiyor ama..)

FEMALE INTERVIEWER: So, General Reinwald, what things are you going to teach these young boys when they visit your post?
GENERAL REINWALD: We're going to teach them climbing, canoeing, archery, and shooting.
FEMALE INTERVIEWER: Shooting! That's a bit irresponsible, isn't it?
GENERAL REINWALD: I don't see why, they'll be properly supervised on the rifle range.
FEMALE INTERVIEWER: Don't you admit that this is a terribly dangerous activity to be teaching children?
GENERAL REINWALD: I don't see how. We will be teaching them proper rifle discipline before they even touch a firearm.
FEMALE INTERVIEWER: But you're equipping them to become violent killers !
GENERAL REINWALD: Well, you're equipped to be a prostitute, but you're not one ... are you?

Ne diyeceğimi bilemedim!..

12 Aralık 2006

Tematik Aksam Yemeği Eventleri

Henuz gerçek bir rutine donusturemesem de aksam yemekleri konusunda da böyle bir isteim var. ama böyle dısarı çıkıp da gidip bir yerde ya arkadaslarla muhabbet ederek yada tek basına yalnızlığın soğukluğunda yemek yemek çekici gelmiyor. e arkadas muhabbeti de bir gun iki gun iyi de her gun çekilmez. bi de insan her zaman konusmak istemiyor. şu gazino calgılı türkülü yemekli mekan kavramını biraz daha modifiye etseler de caıımıza ve bize uygun hale getirip versiyonlarını arttırsalar iyi olacak.

benim düsüncem imkanım olsa yapacaım sey eski siyah beyaz filmleri dev perdeden islerken yemek yiyebileceğiniz bir mekan açmak. bunun dısında gecede üç 4 stand upçının çıktığı mekanlar yapılabilir. rockhouse denenmisti ama bence çok erken bi zamanda denenmisti su hard rock cafe olayı denenebilir. rock müzik yapancı müzik yemek yerken sahne performansı şovu ii olan grublar ii olur yani.

böölece üç beş gün romantik üç beş gün tematik üç beş gün arkadaslarla üç beş gun is icabı üç beş gün evde tek basına derken bir ayı doldurabiliriz. haydi girisimciler bekliyorum.. bu sektor cidden bos niyetli bir sekilde el atan yürür gider benden söylemesi..

10 Aralık 2006

Dile kolay 30 hafta olmus

Zaitle birgun karsılastık ve aa naber falan derken bilmemkaç aydır görüsmemis olmanın acısını çıkardık sonra görüsürüz hadi baybay ve ayrıldık. ama bu kadar çok görüseceğimizi düsünmemistim. O hafta cuma zait aradı hadi kalk sinemaya gidioruz. neden olmasın dedim ve cuma gunleri gece matinesi sinema rutinimiz start aldı. şöyle bir hesapladım da 30 hafta olmus. kesinlikle bir film arayışımızın olmaması hoşuma gidiyor. sinemaya gidiyoruz ve o an da hangi filmler varsa bir tanesine giriyoruz. yazın o filmlerin kısır olduğu donemlerde ne dandik filmlerde bombos salonda yayılarak ve geyik yaparak film seyrettiğimizi bilirim deysik bir keyif. biraz da sinema salonlarından bahsetmek istiyorum. profilo daki eski odeon yeni afm sinemalarıyla basladı maceramız mekan olarak uygundu ve sinemalarda iyiydi ve en onemlisi nachos satıyorlardı. sonra cevahire gittik bi kaç sefer ama salonlar güzel belki ancak ne fuayesinde iş var nede o devasa alanı ısıtamıyorlardı yazın da zaten gece matinesini kaldırdılar sonra ve bi daha gitmedik yine profiloya döndük ve sonra da kanyonda mars sinemaları.. istanbulda mars sinemalarının üstüne tanımıyorum. acaip güzel dekore edilmis sıcak fuayesi gayet güzel salonları ve muhdesem koltukları. gerçek amfitiyatro düzeni önünüzde 3 metre birisi otursa yine perdeyi görürsünüz. hele o koltuklar diğer sinemalardaki gibi aman bu mekana maksimum koltuğu sığdırayım mantığının dısında olarak normal cüsseli bir insan evladının 1.5 katı genisliinde bir oturma yeri var. koy koyma yeri genis 3 kol koyabilirsiniz. yayılması çok zevkli. salonun tek problemi sesi bazen abartıorlar bir de nachos ve lipton ice tea satılmaması ama bunları da koyarlar yakında ümit ediorum. kanyonun otoparkı iğrenç bu arada bunu da belirtmeden geçemeyeceğim.

Bu 30 haftalık sürede bir sürü hit film de gördük falan filan ama sadece bir film pirates of the caribbean dead man's chest gece 12 de salonu doldurdu.

bu rutine arada katılanlar oluyor daha keyifli oluyor. bir ara 7 8 kişiye çıkmıstık. kanyonda görüsmek üzere :)

8 Aralık 2006

Hastalık

Sağlıklıyken hastalık üzerinde atıp tutulacak birşey gibi geliyor ama hasta olunduğunda insan anlıyor ki.. öyle değil.. berbat bişey 3 gundur yatakta yatıorum ve beynim uyumak uyanmak ve tekrar uyumaya çalısmaktan muşmulaya döndü. bedenim her milimetrekaresi ağrıyarak bana iskence yapıyor. o kadar uzun zamandır yatıyorum ki yatmak acı vermeye basladı. ve devamlı düsünmek yada rüya görmek bunlarda sıkıcı olmaya basladı. sese karsı beynim o kadar hassas ki birseyler izleyip dinleyemiorum. kitap okumak beynime geçmeyecek sancılar sokuyor..

küçükken bir film seyretmistim. üç beş kardes evde bi sekilde tek baslarına kalıyor ebeveynleri bi yerlere gitmek zorunda kalyıyorlar bunlara o kadar süre boyunca yaşamalarına yetecek kadar para bırakıolar. ki bu günlük öğünleri şunları hesaplıyınca o cocuk yaştaki bünyelerin istedii herşeyi almalarına yetecek kadar bi para... bunlarda hergun ravioli yeriz nefis bise delyi gibi de sevioruz diip hesaplıolar hergun ravioli ihtiyaçlarının dısında kalan parayla bi ton istedikleri oyuncakları sunnarı alıolar 3 üncü gün sonunda o istahla yedikleri ravioli den nefret ediolar.

her gun yatmak da iirenç bise. herhangi birseyin belirli dozlarda alınmadıkca yapılmadıkca hiçbir keyfi kalmıyor. ne olursa olsun.. birşeyleri biraz özlemek.. biraz ulasamamak.. biraz uzak kalmak her istediin anda yakalayamamak.. hem değer bilme hem de keyif alma adına önemli şeyler. bütün gün yorulup aksam huzur içinde yatağa yatıp kemiklerinin o rahatlamasını hissederek uykuya dalmaktan daha keifli bise düsünemez insan yorgunken ama bütün gün yatınca ve yatmak zorunda olunca kahretsin yeteer daa ne kadar yatacam oluyor..

bu arada en son 13 yaşımda bu kadar hasta olmustum. simdi kendi kendime diorum ki evlat (evet kendime evlat diyorum size ne hıh!) saykılı tamamladın tekrar 13 yaşına dondun yani onunde 13 yıl daa var.. sonra düsünüorum bunun ne garantisi var ki bir yandoan da bu sene öleceğini hissetmiyormmusun sen.. en sonunda da diyorum ki her an ölebilirim bunun bir sebebe baalı olması gibi bi gereklilik yok ki o sebebte gelir beni bulur onemli değil ama ben hazır mıyım değilim.. Allahım borclarımı ödemeden canımı alma.. Korkuyorum..

5 Aralık 2006

Gelecekteki Hayat

Geçenlerde bir kaç arkadaşımla oturmuş birşeyler konuşurken bir anda kendimi bunları anlatırken buldum. ne zaman düşünmüşüm ne zaman kafamda şekillendirmişim ve anlatışımı süreç boyunca gözlemledim kendime şaşırarak ve bayaa da inanmışım bunu farkettim.

olay sanarım matriks den çıkıyor. evet matrix..

küçük bir kitle sistemin çalışmasından sorumlu olacak ve bunun dışında herkes 3x3 gibi falan m2 lerde bir odada hayatını sürdürecek. yiyecekleri sadece üç öğün alacakları haplar olacak gerekli ve yeterli derecede ütün alınması gereken besinler bu hapların içinde olacak ve asla daha fazla almayacaklar. herkesin bünyesinin durumu yattıkları yerden ölcülecek ve bireye göre özel haplar hazırlanacak değişimler bilgisayarlar tarafından gözlenecek. haplara gidiş ise obeziteden gelecek çağın öylesine korkunç bir hastalığına donusecek ki bu insanlar yemek yemekkten korkar hale gelecek diet pill lerden yiyecek haplarına geçiş olacak..

bu küçük condolarda yaşayan insanlar, uyurken ve ihtiyaçlarını gerçekleştirirken gerçek dünyaya donecekler ve kesinlikle bu dünyada kaylmayı istemeycekler işlerini hızla tamamlayıp online olacaklar. yattıkları yerden sanal dünyaya bağlanacaklar. www.secondlife.com da gördüğüm prototip oyun da bu düsüncemi tetikledi zaten. ve özellikle de büyük ihtimalle oyunun reklamı amacıyla uydurulmus bir hikaye olduğunu düsündüğüm çinli bir adamın oyun içinde geçerli olan parayla oyun içindeki sanal arsaları alıp üzerine inşa ettiği evleri satarak elde ettii oyunun sanal parasını daha sonra geçerli parite üzerinden gerçek amerikan dolarına çevirdiğinde kazandığı paranın 125 bin dolar olması... işte kendimize beden sececeğiz ve o bedende yaşayacağız istersek değistireceğiz karakterimiz olacak istersek onları da değistireceğiz. bi yerde calısacağız isler yapacağız ve bunların hepsini sanal değilde gerçekmis gibi hissedebileceğiz. bu sisteme belki 7 8 yaşından itibaren bağlı olacağız eğitimimizi bu sistemde yapacağız ve yeni hayat o olacak. gerçek bedenimiz değil sanal dünyadaki gerçek dünyamızda olan varlığımız önemli olacak. herşeyi dibine kadar yaşayabileceğiz. intihar bile edebileceğiz. ve çok gerçekci bir sekilde hissedebileceğiz. strange days filmindeki ölme duygusunu yaşamayı düsünürsek neden olmasın o sistem olusana kadar bir çok denekten böyle veriler elde edilmis olacak belki.. işte böyle gelecekte hayat böyle olacak ve sonra o odada öleceğiz. bünye ölünce bir alev bulutu kaplayacak ve oda bir baska kullanıcıyı bekleyecek..

Sorunlu Hisler

Bilmem hiç hissettiniz mi ama şunu farkettim ki eğlendiğim anlarda bile artık sıkılıyorum.. bu gerçekten ürkütücü birşey bu artık hiçbir şekilde benim için çıkış yolunun kalmadığını ve beynim bilinmez bir keyfe ve vakit geçirmeye dair korumalı bir bölgesinde oluşturduğu umut alanını da kaptırdı ve ben artık fiziki olarak olmasa da mental açıdan ölmüş bir insan sayılabilirim. varlığım..

kötü gerçekten kötü bunu hissetmekten endişe ediyormuşum gizliden gizliye ve buna geleceğimi görüyormuşum bunu farkettim gerçekleştiğinde.. ve.. bitti işte..

2 Aralık 2006

Age : 29

bir yıl daha geçti.. blogger a göre yaşım 29.. çok fazla insan sevmedim bu kadar yılda bir elin parmakları eh belki ve onlar artık yok geleceğe bakıyorum ve titreten bir yalnızlık başka bir şey yok.. ya sevecek insan yok yada ben artık sevemiyorum yeni birilerini.. 29

Bright Eyes - Happy Birthday to me

All eyes on the calendar
Another year I claim of total indifference
To here, the days pile up
With decisions to be made, I'm sure all of them were wrong
Into this song I send myself
And with these drinks I plan to collapse
And forget this wasted year, these wasted years
Devoted friends, they disappear
And I'm sorry about the phone call and needing you
Some decisions you don't make
I guess it's just like breathing or not wanting to
There are some things you can't fake
I guess that it's typical
To cling to memories you'll never get back again
And to sort through old photographs
Of a summer long ago or a friend that you used to know
And there below
His frozen face
You wrote the name and that ancient date, that ancient date
And you can't believe that he's really gone
When all that's left is a fucking song and
I'm sorry about the phone call; and waking you
I know that it is late
But thank you for talking, because I needed to
Some things just can't wait

23 Kasım 2006

Life is cruel and then you die
Can't be bothered to try to survive
Time will stop the hours fly
I watch my life slipping by
They call it news it's not to me
The worlds a mess on my TV
I cannot speak I cannot feel
Everything is nothing to me

There's nothing bright to light my day
No signs to read to show me the way
I can't escape I'm out of luck
A bad day I've had enough
No hope for sleep no hope it seems
For happiness and comfort dreams
Another day another wish
Don't want my life to be like this

(client)

10 Kasım 2006

"Elly" Greenwood dönemi

Bütün Doreen'lerim çember dışına alındı..
Şimdi sıcak ama gerçekten çok sıcak bir küvet sefası zamanı..

27 Ekim 2006

yazabileceimden hızlı düşünüyorum yine bu aralar

18 Ekim 2006

Hugs

Videomuza Murat Kaya'nın (sağda junior copywriter linkinden ulaşılabilecek insan) verdiği bir link sonucunda ulaşılmıştır ve seyredince beni ağlattı. Olay güzel birşey herkeste bazı duygulara yol açmış falan filan ama esas konu bende sınırsızca sarılmak istediim üç beş insana olan sarılma özlemlerimi anımsatması açısından onem amaan yazamıorum ağlattı beni bu video ve bin kere seyredip o içimdeki bosluu tekrar tekrar hissedip yerini tam olarak belirlemek bile guzel bise bunu farkettiriyor artık sarılamayacaım insanlar .. :(

30 Eylül 2006

Full Frontal

Çok kıvamında bir tempoda ve bir filmde olabilecek en güzel gerçeklikle ve katmanlar oluşturularak verilmiş bir gerçeklikle inşa edilmiş bir film. derinliği olan bir film !

insanların hayatına bakarak yaşama ve kendi hayatımıza yabancılaşıp onu dışarıdan gözlemleyebiliyoruz. tempo o kadar enfes ayarlanmış ki düşünmeye fırsat verirken filmi kaçırmıyorsunuz yada düşünecek şeyler bittiğinde hala film yavaş diye sıkıntı yaşamadan tam yerinde bir ivme kazanabiliyor.

bu arada mastürbasyon yaparken nefes almama olayının orgazm keyfini 112 katına çıkardığı gibi bir gerçek vardır. çok pratik bir mevzu cidden 30 sn de 112 orgazma bedel bir keyif tek sorun eşik aşıldıkça o çarpılan sayı küçülüo onu artırmak için limitler zorlanıo ve en sonunda ....

bazen bazı keyifler yitirilcektir sadece olayları tekrarlayıp ilk alınan keyfi anımsamaya çalışmakla yetinmek gerekir aslında hayatın tamamı bundan ibaret de denebilir. onun için hep yeni birşeyler deneyimleme peşinde olan insanlar yaşam enercisine sahip olabiliyorlar..

21 Eylül 2006

dehlizler

kendi içimde kaybolmaya başladım bayaa bir süredir. bunu istediim için de yapmıyorum kendi içime donup bir seyler de aramıyorum o zaman sonuçlara katlanabilirim yada sonuçların her türlüsünü zaten bekliyor olabilirim ama alakasız iste baska birseylerle uğrasırken birseylere tepki vermem gferektiğinde ve buna benzer durumlarda bir anda bakıyorum ki hiç bir sey çıkmıyor benden cünkü kendi içimden çıkamıyorum bir garip durum

öyle böyle diil

bir de herşey bana çok çılgın çok gerçeküstü gelmeye başladı beynim yetişmiyor
ah bi de hafızam...

29 Ağustos 2006

this seems so "the end"

Gel-git

Dengesizliklerim katlanarak artıyor. Hiç bu kadar uzun sürelisine şahit olmamıştım hatta şu anda bitecekmiş gibi de gelmiyor. Hergun yeni fikirler hergun rahatsız edici tavırlar. bazen kendimi seyrederken buluyorum kendimi ve bilmiyorum bunu yaşayanınız var mı ama bana çok garip geliyor aklım mantığım kalbim tam tersini de düsünse ve yapmayı planlasa kendimi baska birşeyler yaparken görüyorum engelleyemiyorum hayır bunların dışında beni bu bedeni yönetebilecek başka bir komuta merkezi olamaz ki.. şaşırıyorum mütemadiyen..

sıkıntı çok büyük sıkıntı artık sıkıntı olmaktan da çıktı ben oldu

düşünüyorum da nereye bu gidiş

bu postu bir daha okuyabilecek miyim bakalım

24 Ağustos 2006

weeds sezon 2

dizi mükemmel bir sekilde aynen kaldığı yerden devam ediyor olaanüstü kesinlikle nancy ye aşığım sufer bir hatun o tip o mimikler o karakter o ten rengi o gözler o bakışlar olaanüstü bir kadın yafu bi de o yaşta bu güzellik heyy be

dizinin ceneriini bu arada acaip seviorum neffis şarkı da fena deil. cenerik ama suffer hilarious

showtime ın bu alternative marcinal dizilerini cidden çok tuttum adamların çizgileri harika keep up the good work showtime diyoruz :P ve iirençleşioruz hehe

23 Ağustos 2006

Allahü teâlâ ilâhî sırları bildirmedikçe, melekler dahi bilmezler. İlâhî esrar karşısında aczini bilen Azrâil aleyhisselâma Allahü teâlâ sorar:
- Bunca zaman can aldın. En çok kime merhamet duydun?
- Yâ Rabbi, bir kere deniz üzerinde çocuğu kucağında olan bir annenin ruhunu kabzedip, tahta parçasının üzerinde bıraktığım yavruya çok acıdım.
- Bu kadar can aldın. En çok kimin canını alırken sevinç duydun?
- Başka birgün, bir zalim hükümdar vardı. Etrafını kasıp kavuruyordu. Bunun ruhunu alırken çok sevinç duydum.
Allahü teâlâ buyurdu ki: “Sevinç duyduğun bu hükümdar, denizde bir tahta üzerinde bıraktığın işte o çocuktu.”

22 Ağustos 2006

Bunalım

zihnim delicesine tarıyor ve herşey oldukça sıkıcı keyifler tüketilmiş ve bitmiş. mutluluk tükenmiş zaten teorime göre mutluluk doğduğun andan itibaren başlayan gelişiminle imkansız bir şey. doğduğun ilk an mutlu olabilime ihtimalin bulunuyor ama o anı da ağlayarak geçiriyorsun

sıkıntı olayı ama tamamen benimle ilgili bir şey hayatı böyle yaşamamak lazımdı zannedersem. bu kadar bilinçli olmak ve bu kadar herşeyin özünü görebilmek milyonlarca insanı gözlemleyebilmek bazılarını çok derinine bazılarını birarada olsa da bunlardan hep birşeyler çıkarmak ve bunları kendi hayatın ve etrafındaki çemberler ve onlarında içinde kalan herşeyle karşılaştırıp analiz etmek işte sıkıcılığı sağlayan ve en ufak bir ilginin var olmasını bile tüketen. uzun süreli ilgi alanlarım da oldu ama en sonunda onlar tek tük kaldılar ve onlarda tükendiler. artık hiç birşey ilgimi çekmiyor. çok da kendimi suçlamıyorum ne yapabilirdim ki böyle olacağını bilsem kendimi bu yönde ilerlemeye yönlendirirmiydim zannetmiyorum ama bu noktaya geldim ve değişim evet değişemeyen şeyler de suçlu masamın üstünde duran kırmızı küçük küp zamanla değişemedin ve siyah olamadın bir saks mavisi olamadın bir dikdortgen olamadın ve bende ilgimi yitirdim nasıl sıkılmadın hep aynı kalmaktan

kendimi çok net gözlemleyemiyorum aslında en çok merak ettiğim benim değisip değismediğim ben değistiğimi düsünüyorum ama bunu insanın kendisinin söyleyebilmesi kadar zor bir şey yok ama şöyle bir etrafıma bakıyorum ki eer cevremdeki objeler yer değistiriyor ve aynı kalmıyorsa ben de kesinlikle değişmekteyim. yada acaba ben hep aynı kalıyorum da onlar mı değişiyor kabus gibi bir düsünce ama sonuç tek bir doğruya çıkıyor oyle yada boyle artık keyif ilgi çekici mutluluk verici vakit geçirtici vs lerden hiç birşey bulamıyor olmak yok yok yok kalmamış

16 Ağustos 2006

i hate this

i was just about to write hrrr
dont like to v been inter rupted


fuck fuck fucccccccckkkkkkkkk

muck la fuck arasında ne kadar enteresan dimi neese hehe

yıllar sonraya..

rafinasyon calısmaları devam ediyor. sağlık el verdiği sürece devam
kedi midir o köpek mi kediden eminim ama kopekde de var mıydı bilemiorum öleceğini anlayınca uzaklaşmak kaç yıl sonra okuyorsun bunu 0 dan fazla ise adet basına kahkaha at

mutluluk dediğin..

absolute bir yalnızlık mümkün olabilseydi doumdan sonrasına mutluluk var olabilirdi gibime geliyor..

her bir sembol her bir obje hareket eden vucudunu delip geçen kulağına ulaşan beynine saliselik bile olsa hükmedip düsündürüp kaybolan her bir düsünce silinmis bir küçük mutluluk birimine tekabul..

sosyallesme sosyallesme istekler almalar vermeler alamamalar verememeler istekler ve isteklere veyahut istenenlere doğru gemi azıya almak.

gemi azıya almak bu deyim bir mutluluk aslında benim için ama değersiz..

kendine zifiri karanlıklar üretip sonra bunu aydınlatmaya bunu küçültüp yok edip mutluluğa ulaşmaya beyhude çabalar..

elbette kabullenip de köşede dikilip durmaktan iyi ama çocukluğa doğru döndükçe artan hissedilmiş mutlulukları hissetme hazzı ve bir anda 0 noktasından bugüne döndüğünde başdöndürücü çarpıcı ve insanı zerreciklere ayıran kaçınılmaz çarpışma anı..

bunda da duygu var artık mutluluk çok az belli belirsiz hissedilirlikte ama duygular var ve bunların hepsi marjinal ve hepsi sapkınlık..

L word u seyrettikce farkettiğim sapkınlığa burdan bir selam gaylik ve bilumum normalleştirilme çalışmaları başarıya ulaşmak üzere olan bütün ama bütün sapkınlıklar iirenç birer hastalıksınız defolun toplumun üzerinden..

yıllar sonra ya da bir mesaj bugün mutlusun..

5 Ağustos 2006

vakit geçirme linkleri

nal

wtc - fearless

yine commentimi ettim bi yere baktım bayaa da çok oldu dedim bunu aliim götüriim kaptım buraya da getirdim..

wtc ordaki iki polisin cesaret kaaramanlık bina cokcek belli ama insanları kurtarmalıyım modoundaki üstün davranısını körükleyen sonrada çoken binanın altında kalmalarını konu alan bir film fragmanını seyrettim de fragmanlar da bu arada iirenç seyler bütün filmi gördüm olayı annadım ne almam gerektiğini algıladım nicholas cağe i de gördüm ve gitmemem gerektiğini annadım fragmanlar en salakça reklam aracı diebilirim her neyse wtc de bööle bise adamlar polis deil de itfaiyeci olabilir bilemem nicholas 30 kilo verip bi de bıyık bırakmıs türk olabilir.

bu filmden bahsedince aklıma geldi esas fearless diye çince bir film oynuoyo su aralar sınemalarda bi kaç arkadas gittik de çoğu bunun amerikan stilinde yapılmıs çinlilerin çinlilere empoze filmi olduğunu iddia etti ben uçan kaplan fışkıran ecderhadan sonra çıtayı biraz daha ileri götürdüklerini uluslararsı mantıkta tamamen dış dünyaya özellikle batıya çince kültür öğreti ve şu bu aşılama filmi olduğıunu düşünüyorum ee ne var ki bunda olay şu bu adamlar sinema endüstrisine de el attı demektir. 5 yıl sonra düsünmek bile istemiyorum. bunun da ötesinde adamların bir planı var demektir ve bunlar kesin dünyayı geçircek planları varsa yaparlar da :) dünyayı geçirmeleri umurumda değil ama ben o çin kulturu denen ne olduunu algılayamadığım bir şeyin etrafımı çevrelediği bir dünyada yaşamak istemiyorum burdan serdar turguta da seslenmek istiyorum bu işe bi el atsın durdurmak lazım bu çinlileri.. hah neyse demek istediğim amerika kahramanlarını nasıl işliyor ve o kahramanların özellikleri nedir ve çinlilerin kahramanı nedir nasıl bi karakterdir görmek için ideal iki film karsılastırma yapıp kendi kahramanınızı siz secebiliyorsunuz çok keifli

28 Temmuz 2006

Depeche Mode

i feel you
your precious soul
and i am whole

we’re damaged people
drawn together
by subtleties that we are not aware of
disturbed souls
playing out forever
these games that we once thought we would be scared of
when i feel the warmth
of your very soul
i forget i’m cold
and crying
when your lips touch mine
and i lose control
i forget i’m old and dying

never again
is what you swore
the time before

why take the smooth with the rough
when things run smooth
it's already more than enough

as years go by
all the feelings inside
twist and they turn
as they ride with the tide
i don't advise
and i don't criticise
i just know what i like
with my own eyes

my little girl
drive anywhere
do what you want
i don't care
tonight
i'm in the hands of fate
i hand myself
over on a plate
now

oh little girl
there are times when i feel
i'd rather not be
the one behind the wheel
come
pull my strings
watch me move
i do anything
please

i'm going cheap
tonight

the damage is done
and i feel diseased
i'm down on my knees
and i need forgiveness

to have and to hold

sometimes i don't blame them
for wanting you
you look good
and they need something to do
until i look at you
and then i condemn them
i know my kind
what goes on in our minds

my secret garden's not so secret anymore
run from the house holding my head in my hands
feeling dejected, feeling like a child might feel

now i'm not looking for absolution
forgiveness for the things i do
but before you come to any conclusions
try walking in my shoes
try walking in my shoes

cry for you
seen the tears
roll down from my eyes for you
heard my truth
distorting to lies for you
watched my love
becoming a prize for you
seen the tears in my eyes
heard my truth turn to lies
seen the tears in my eyes
i'm not proud of what i do
when i come up
when i rush
i rush for you

this twisted, tortured mess
this bed of sinfulness
who's longing for some rest
and feeling numb
what do you expect of me
what is it you want
whatever you've planned for me
i'm not the one

is there something you need from me
are you having your fun
i never agreed to be
your holy one

in your room
where time stands still
or moves at your will
will you let the morning come soon
or will you leave me lying here
your favourite passion
your favourite game
your favourite mirror
your favourite slave
i'm hanging on your words
living on your breath
feeling with your skin
will i always be here

pleasures remain
so does the pain
words are meaningless
and forgettable

i'm shying from the light
i always loved the night
and now you offer me eternal darkness
oh girl
lead me into your darkness
when this world is trying it's hardest
to leave me unimpressed
just one caress
from you and i'm blessed

i surrender all control
to the desire that consumes me whole
leads me by the hand to infinity
lies in wait at the heart of me
moved, lifted higher
moved, my soul's on fire
moved, by a higher love

strung up by your insecurities
you can shine for me
somebody has to
shine for me
it's difficult not to
shine for me

like a cat
dragged in from the rain
who goes straight back out
to do it all over again
i'll be back for more
it's something
that is out of our hands
something we will never understand
it's a hidden law
the apple falls
destiny calls
i follow you

i'll be fine
i'll be waiting patiently
till you see the signs
and come running to my open arms
when will you realise
do we have to wait till our worlds collide
open up your eyes
you can't turn back the tide

happiest girl i ever knew
why do you smile the smile you do?

it's only when i lose myself in someone else
then i find myself
i find myself
there's a thousand reasons
why i should not spent my time with you

sea of sin i'm swimming in and i'm taking a dive

Romance & Cigarettes

Bu da enteresan bir film. Kesinlikle izlenmeli gerçi ben sıkıldım ve bıraktım ama değişik bir film izleyin derim bir film düsünmeme izin verince ben seyredemiyorum filmleri. Beyin bir yandan gördüklerini duyduklarını algılıyor onları process edio bir yandan da düsünüyo bambaska seyler üzerine ve bu yorucu oluo onun için ben seyredemedim ama keifli bir filmdi daa bos bir kafayla tekrar seyretmeyi denemek istiorum..

The L Word

Yepyeni bir dizi buldum. Türkiyede yayınlanmıyor sanarım ve henuz bende diziyi seeretmedim ama konu nefis. bir grup lezbiyen kadının hayatına bakış.. benim gibi kadın yazarları okuyup kadın yonetmenlerin filmlerini izleyen kadınların hayatına göz atmayı incelemeyi gözlemlemeyi seven bundan keyif alan birisi için orgazmik bir dizi olacağını düsünmekteyim. umarım yanılmam pek yakında seyrettikten sonra da yazacağım. su an amerikada sanarım 4. sezonu oynuyor.

Thumbsucker

Başka bir zamanda seyretmeye bile dayanamayacağım bir film belki de.. emin olamıyorum ama beğendim. aklımda kalan çok bariz bir sacmalık da yok. isterseniz konudan filmin ortaya koyduklarından birşeyler de edinebilirsiniz. filmin tek negatif yanı demeyeyim ama benim gibi bi adamda soru isareti bırakan dandik yani keanu reeves gibi bi adamın neden yan bir rolde bulunduğudur. film boyunca adamın oynadığı karakteri her görüsümde bu adam niye oynuoki bu filmde die 5 dakka filmden koparak bu soru isareti kafamda olarak filmi serettim belki de filme daha bi dahil olmamı engelledi bu durum. hayır filmden arada bi kopmanın gerekliliini düsünsem birşey demeyecem ama böyle bir ihtiyaç yok filmde. fight club bu yönüyle de çok basarılı bi filmdi arada bi filmin dısına alıodu sizi izlediklerinizi hazmetmeniz için araya geyik ama geyiin de çok temelinde yine filme katkı saalayan şeyler sunuyodu. ve izleyiciyi ki bana göre oldukca riskli ve zor birşeydir filmden çıkarıp tekrar içeri cekiodu bir izleyiciye bu aslında bir film dediiniz andan itibaren ona seyrettirdiiniz seylere kendisini kaptırmayı saalamk çok zordur gibime gelio ya bu fight club nası saalam bi filmdi yaa yok gelemedi onun gibisi senelerdir. zeka dolu bir senaryo işi bilen bir yonetmen ve muhdeşem oyunculuklar birleşince o filmin ortalığı darmadağın etmemesi gibi birsey sozkonusu bile değil..

14 Temmuz 2006

Turks

1552’de Türklere esir düşen İspanyol yazar Pedro, 3 yıl İstanbul’da kalır ve buradaki günlük hayatı, bilimi, adalet sistemini, en şaşaalı dönemi titizlikle kaleme alır. 1557 yılındaki bu yazılar, 20. yüzyılın başında bir İspanyol bilim adamı tarafından; “Kânunî Devrinde İstanbul” ismiyle de basılır. Bu eserden bazı bölümler:
Benim gezdiğim yerler dünyanın üçte birine yaklaşır. Hiçbir ülkede Türklerden daha faziletli insanlara rastlamadım. Türkler, Rum ve Ermenilerden daha bilgili oldukları gibi, okuma-yazma bilenleri de çoktur. Türk zenginleri, bizimkilerden daha cömerttirler. Kasabalarda ve tenha yollar üzerinde yolcular için kervansaraylar yaptırır, yollar açtırır, çeşmeler inşa ettirir, helâlar kurdururlar. Türkler, yalnız insanlara değil hayvanlara da iyilik etmeyi sevap sayarlar.
Bazı Avrupalılar; “Türkler zalimdir, cimridir, barbardır...” diye akıllarına geleni uydururlar. İnanın bunların hepsi yalandır.
Türk’ün adaleti; Hıristiyan, Yahudi, Müslüman herkese eşit olarak tatbik olunur. Burada bulunduğum 3 yıl boyunca bir tek cinayet olması sadece adalet sistemi değil, onların hayat tarzlarıyla da alâkalıdır. Mahkemelerinde, bizde olduğu gibi iltimas mektupları geçmez. Adaletlerinin en iyi tarafı, dâvâların kısa sürmesidir. Bir dâvâ 30 gün uzadı mı, çok uzun sürmüş sayılır. Adaleti tatbik etmek Türklere düşsün, biz de adaletin sade lâfıyla geçinelim!..
Türklerin sofra adabı da görülmeye değerdir. Yemeği bitiren; “Allaha çok şükür!” deyip kalkar, boşalan yerine başkası çöküp oturur. Bir evde, konakta, toplulukta herkes aynı yemeği yer. Artan yemekler, kedilere, köpeklere, kuşlara verilir.
Türklerin bize haklı olarak yönelttikleri tenkitlerin başlıcası, kirli oluşumuzdur. İspanya’da ömrü boyunca iki defadan fazla yıkanmış hiçbir kadın ve erkek yoktur. Türk hamamlarında çok su harcanır. Dünyada İstanbul kadar çeşmesi olan hiçbir şehir yoktur. Her sokakta muhakkak bir çeşmeye rastlanır.
İstanbul’u; Roma, Venedik, Milano, Napoli, Paris ve Lyon ile kıyaslamaya girişmek, pek büyük bir yanlış olur. Hepsini bir araya toplasak, gene bir İstanbul kadar olamaz. Bu hükme, esaslı incelemelerde bulunduktan sonra vardım...

17 Haziran 2006

Weeds

kesinlikle benim en favorulerimden
lead deki aplanın da hastasıyım yine orta yaş taş hatun modelimiz var tabi ki ve bu sufer bisi

apla desperate housewives la dassak geçen demiim ama bi alternative dizi olarak baslıo olaya yine bi mahalle bi komsuluklar olayı aplamız koca ölü çocuklar var geçim derdi ot alıp satmaya baslıyo kendine sistem kuruo okulda satıcı ağı örgütlüyo çocuklardan en son dizinin ilk sezonu bittiğinde üretime geçme planlarındaydı

komsularından biri sübyancı escinsel falan
bi baska komsusu gelip buna ya hiç lezbiyen iliski denedin mi die sorup duruodu ehaheha
simdi ben nasıl olup da böyle bir diziyi sevmeyeyim
bu arada ikinci bolumden itibaren eve olen kocanın kardesi gelip yerlesio direk geleceksiz nerde eelence orda bu adam modunda bi tip aplamızın ooluna derslerden nası basarılı olacaı konusunda trikler verio ders kitaplarının teacher s editionını internetten siparis edip almak gibi :)

supper dizi temmuzun ortalarında ikinci sezonu baslıo umarım bu sefer bir sezonda 10 bolumden fazla olur diyeceim ama sanmıorum aslında prime time ı yarıp götürcek bi dizi yafu

Prison Break

dizi iyi guzel hoşta mantıksız gelen bolumleri var onnar da olmasa guzel olacaktı. bir de spoiler bayaa bayaa okuma istersen sonrasını ama ulan 24 bolum boyunca da bi hapsaneden kacılamaz mı kardesim ne kaçtılar ne yakalandılar annamadım ben bunu yani kaçıolar da
ulan ne oluodu sonunda bak unutmusum seredeli bi kaç hafta oldu tabe

islerken keif aldıımı anımsıorum ama unutmusum

House

eed klasik bi hastane dizisi ama bur doktor house umuz var ki bi erkek olarak adamın karizmasından nefret edemedim ve dahice kutluorum senaristleri adama bi topallık bi baston yapmıslar karizmayı üçe bese katlamıslar

o peynir ekmek gibi hapları yutuşu.

ilk 10 bolum eed annadık hasta geliyor gidiyor once annamıorlar sonra çozuyorlar durumu bir iki iiydi de lan bu ne nereye kadar diip house ın hipnotize etmesiile seyrettiim bi diziydi ki bi tane chairman getirdiler hastaneye bi guzel housla çatıstırmaya basladılar bakalım ilerleyen bolumlerde daha arkası yarın ve daha karakterlere yonelen bir dizi olacak gibi görünüyor

herseyden ote diziyi enteresan yapan bir süre seyrettikten sonra 40 yasına gelmeden hastaneye düseceğinize ve ordaki doktorların sizdeki problemi annayamayacağına ve bir dr house un da olmaması sebebiile geberip gitceenize inandırıo olması ben böyle düsünüom ölcem ben en fazla 5 yıl
böbrekler iptal oldu ciğer iflas oldu kaybediyoruz ama hala neden olduunu bulamıoruz .........

Gilmore Girls

hepsini seyretmedim daha birinci sezon bir kaç bolum ama anne kız diyaloğu kaçıramayacağım bir şey. nasıl olup da 6 sezon yaptıklarını ve hala devam ediyorsa nereye gideceğini merak ettim rory yi ölene kadar takip etcez galba

izlenebilir diorum

Desperate Housewives

ben bu tarz dizileri seviyorum karakter bakınmaya incelemeye bayıldığımdan mıdır yoksa bu tarz her dizide bir anne kız iliskisi ve bunları gözlemlemekten aldığım keyiften midir bilemiyorum. kadınların hayatına dair özel bir merakım var ve buralarda bunlardan çokca oluyor. anti parantez 44 yaşında bir kadın olarak teri hatcher a hasta olmamak elde değil bir gün evleneceksem 45 yaşında böyle görünebilecek bir kadınla evleneceğime eminim baska türlüsü düsünülemez ve teriye de olamaz diorum

bu dizi de 15 kadar karakterle bizi deal ettiriyo gayet hoş binlerce çapraz bağ. teri ve eski kocasının arasındaki iliski ayrıca hosuma gidiyor. ve teri ve can düsmanının birbirlerinin evlerini yakmaları da gayet matrak olaylardı.

ama genel konuya gelip de komsuluk iliskilerine gelince bi an insan düsünüo su oturduğum yerde her kapalı kapının ardında buna benzer sırlar var mıdır diye ki büyük ihtimal vardır

güzel dizi iste seyret gitsin diyorum buna da

Lost

ah evet oncelikle bu dizi hakkında biseler yazmalıyım. gerçekten seyredilmesi gereken bir dizi en oncelikle gerçekten vakit geçirtiyor çok arada ikinci sezonun ortalarında tempoyu kaçırıp baydıı yerler olabiliyor ama onnarında hikayenin akısı adına gerekli olduğuna inanıyorum. diziyi ilk seyretmeye basladığımda gerçekten bundan nasıl 2 sezonluk bir şey çıkartabileceklerini anlamamıstım ve düsünüyordum ki dizinin 4 sezon sürmesi su an itibariyle kesinlesmis. cidden enteresan bir sey bu dengeyi tutturabildikleri için bile kutlayasım var yapımcı ve yonetici ekibi ikinci sezon sonu itibariyle hala bir yerlere gelemedik ve baymadık da bu bence cok onemli bise. bir konuyu lastik gibi uzatabilirsiniz ama izleyici anlar artık bosa uzatmaya kastığınızı yok burda hala eminim adamlara da artık güveniyorum uurassalar 6 sezonluk is çıkartırlar.

hoşuma giden belki çok çok derinlemesine değil ama bu konulu bir filmde olamayacak kadar çok karakteri inceliyoruz yaklasık 20 karakter birebir dizinin belimli bolumlerinde gayet aktifler ve bu karakteri enine boyuna öğreniyoruz bu çok keyifli bir deneyimdi 2 ser saatlik filmlerde en fazla 2 3 karaktere sıkısıp kaldıktan sonra yıllarca..

en güzel konu ve filmlerin iste kliselerden gelistirilip türetilmis konular olduğu neredeyse istatistiki bi veridir ya bunu da buna artı olarak ekleyebiliriz sen ıssız adaya düsmekten ne dizi yap

bu arada abc tv nin ilk bolumune 5 milyon dolar harcadığı için program müdürünü kovup sonra dizinin dünyayı sarsmasını seeredip göt olması durumu da enteresan bi anekdot.

biliyorum sağda solda yazılanlardan çok farklı birsey soylemedim ama bu dizi gaet hoş bir vakit geçirtici

bir de gerçekten oyunculuklar çok sağlam

yazasım gelmis bayaa ama artık oyle hayattır yarraktır depresif seyler üzerine zırvalamak da istemiorum sıkıldım ya bunnardan harbi baydı kara karanlık

nedir yaa ne saçma bise bu insan niye depresyondan falan keyif alırki anlamıorum

25 Mayıs 2006

Garip

Bugün kendimi bir garip hissediyorum. Hayatımda ilk defa birşeyleri umursayıp da umursamıyorum. İstediğim bazı şeyler var bunlar için kıçımı kaldırdım ama bir yandan da uğraşmak istemiyorum. Sanki uğraşırsam istediklerimi elde edeceğim ve ondan sonrasında artık hiç birşey eskisi olmayacakmış gibi bir his var içimde.. Elde ettiklerim beni tamamen değiştirecek ve başka isteklerinin peşinde koşan hareket dolu devamlı birşeylerle uğraşılan depresyona yer olmayan ve farkında olmadan seni alıp götüren bir hayatın içine düşecekmişim gibime geliyor ve sanırım ben bunu istemiyorum. Hiç birşey yapmadan oturduğun yerde sıkılıp bunalmak sanki bunu özleyecekmişim ve bunu kaybetmek istemiyormuşum gibime geliyor. ve bunu düşününce de saçmalık beni benden alıyor.

Bir garibim bugün anlayacağınız..

14 Mayıs 2006

Maymunun Sahibi 2

Bu salak kadın neden başıma dikilmiş bağırıp çağırıyo anlayabilmiş değildim. Ve anlamak da istemiyordum. Şunun ayağına işesem nası olurdu. "haha" bu fikri sevmiştim. Aptal kadın karşısındakinin bir suçu olsa da olmasa da sen kim oluyorsun da bağırıyorsun. Şimdi ona göstereceğim gününü.. Yalnız şurda dikilen adamı gözüm tutmadı. Niye sırıtıyo bu.. Ne yapacağımı anlamış olamaz. Neyse kadın kaçamadan hemen yapmalıyım yapacağımı. Hay allah! Adam hala sırıtarak bana bakıyor. "Yav bakmasana mendebur herif!" derdi neydi bunun böyle. Yada madem bakıyorsun gel de şu salak kadını sustur. Şuna bak şuna hala ellerini sallaya sallaya bağırıyor. Yüzü kıpkırmızı oldu kalpten gidecek, nelerle uğraşıyor. Eh ne diyelim sinirlenmek istiyorsa daha fazlası da var bizde. "Ohhhhh! Sıkışmışım da haa farkına varmadan. Allahım ne güzel bir şey bu. Kaldır bacağını ve koyver gitsin. Hayvan işerken şöyle gözlerini kapatıp kulaklarına bile duymama emri verip nirvanaya ulaşabiliyor ya işte bu harika yaa. "

XxX

Herşey Hakkında Limitsiz Hiçbirşey

Bugün insanların gerçek yüzünü kabul edecek kadar çok iyi gördüm algıladım. İnsanlar ve istisnasız bütün insanlar iğrençler. Aşağılık tamamen kendisini düşünen iğrenç yaratıklar. İnsanlardan kaçtım birsüre, sonra insanlardan nefret eder oldum şimdi ise insanlardan korkuyorum.

Bir ara amerikayı düşündüm. Sayısız milletten insanın doluştuğu şu an için kendi temelim dediği bir baskın kurallar zincirinin içine girmiş binlerce değişik özelliklerdeki insanın geneline uyum saalama yolunda olan bir devlet. Böyle bir yer neden var bunu düşündüm. Ve bilmem olayın çıkış noktası bu mudur ama gideceği yol budur gibi geliyor. Amerika gelecekte dünyayı yönetecek.

Şu anda henüz tam düşündüğüm manada yönetmiyor. Tahminimce orada oluşturulan yada oluşan şey bir nevi dünyadaki tüm millettlerden insanın temsil edildiği parlamentomsu bir devlet ve millet. Şimdi genele hakim olan baskın bazı ideolojik yada dini hareketler olabiliyor yönetim bazında ama bu daha da törpülenerek genele yayılacak en azından vitrinin öyle olması sağlanacak ve işte o zaman amerika gerçekten dünyayı yönetmeye başlayacak. Ve herkesin ama herşeyin söz sahibi o olacak. Mesela çinlilerle ilgili bir problem mi var Çinde bir şey mi oluyor ama budur diyecek ve olmasını isteyecek kimse karşı çıkamayacak yada sen nası karışabilirsin diyemiyecek cünkü ciddi bir miktar da çinli nufusu olacak kendi içinde ve onların sözcüsüyüm diye müdahele edecek( tamamen amerika tabanında yoğrulmuş) müslümanlar için aynı türkler için aynı hristiyanlar budistler afrikalılar eskimolar falan filan aklınıza gelebilecek her türlü çeşitlemeyi oluşturun böyle olacak herşeyde söz sahibi olabilme hakkı elde edecek. Birleşmiş Milletler diyerek oluşturulan oluşumun devlet versiyonu. O zaman da işte bir Amerika ve onun dışında köle devletleri olacak. Bugün bu arada dünyayı yöneten hala İngilteredir.

Çok yakında bir dünya savaşı bekliyorum. Dünya nufusunun yarısının kırıldığı bir savaş. Kaçınılmaz olarak gerçekleşecek. Buna zemini çeşitli versiyonlarda hazırlıyorlar. Ve gidişat onu gösteriyor. Şu anda en göz önünde olan din çatışması ama daha çok farklı versionlarda var o konularda da nefret kin düşmanlık giderek büyüyor ve işte dünyanın yarısının nufusunun yok olacağına dair inancım da buradan kaynaklı bir iki sebepten değil 10 larca sebepten dolayı hınçla öfkeyle dolmuş bir insan ölmeden veya öldürmeden vazgeçmeyecek bu sefer savaştan. Rusya çin kuzey kore iran bi tarafta müslüman hristiyan yahudi bi taraftan petrol bir yandan araplar afrikalılar hintliler bir taraftan geliyor üçüncü dünya savaşı geliyor ve herşey dümdüz olacak bu sefer. Amerikanın dünyayı yönetmesi de bu savaştan sonra olacak. Savaş sırasında kaçılacak bir yer olamayacak dünyanın her koşesinde insanlar birbirlerini öldürecek. Atom bombaları nükleer silahlarla kitlesel imha hareketleri olacak savaşın kalıntılarından yeni bir dünyanın oluşması 100 yılı alacak.

Nostradamus kimdi bu adam bir kahin falan değildi. Bu adam gelecekten geçmişe düşmüş bir adamdı. Bu adam tamamen yeteneksiz ve yaşadığı dünyadan bir haber bir adamdı. Sadece çok kısıtlı bir alanda bilgisi vardı. Anlatmak için ornekleyeyim. Nostradamusun günümüzde yaşadığını ve sonra geçmişte bugün yaşadığını söyledigimiz zamana düştüğünü düşünün. Bugün yaşayan insan nostradamus ve kehanetlerini bilir bunların gerçekleşenleri vardır gerçekleşmeyenleri vardır. İşte geçmisteki o zamana düşen nostradamus ilgi cekmek için simdiki zamanda yaşadığında öğrendiği bu nostradamus isimli şahıs olduğunu iddia etmis ve baslamıs kehanetlerde bulunmaya kendi yaşadığı gerçeklesen olaylarla simdiki zamanda annatılan nostradamus kehanetlerini yumurtlamıs ve nosstradamus böyle doğmuş. Ve bir yumurta mı tavuktan tavuk mu yumurtadan hikayesi. enteresan değil mi.

Geçmişe nasıl mı düşmüş ? Tahminimce gelecekte bu iş mumkun olabilecek ve nostradamusun esas yaşadığı gelecekteki o zamanda bu işin ilk başarılı deneklerinden olduğunu düşünüyorum. Nostradamusla bu işin başarıldığı anlaşılmış ancak adamı geri getirmenin mümkün olmadığı anlaşılmıştır. Adam da geri donmek istememiştir. Bir hiç olduğu gelecek yerine bir şey olabileceği geçmişte yaşamayı tercih etmiştir. Ve ondan sonra geçmişe yolculukla ilgili kurallar belirlenmiş ve bu kurallara uymayanların cezalandırılacağı ve yok edileceği bir sistem kurulmuş. Ancak nostradamus bu sisteme üye olmadığı için çünkü sistemden once var olduğu için gerçek olarak kalmıştır. Ondan sonra da sistemi kıran geçmişte kalanlar olmuştur ama sistemin kendilerini yakalamaması için hiç bir varlık göstermemişlerdir. Nostradamusa da sayısız illegal yoketme girişiminde bulunulmuştur bu arada..

Nefrete donersek neden mi?
Sıkıcı cünkü insanlar sıkıcı. Genel bir bütün için var olmayı bilmiyorlar. Özellikle türkler bir bütünün parçası oldukları zaman o bütünü kendi geleceğim için nasıl kullanırım kendimi eğlendirmek için nası kullanabilirim kendime buradan ne çıkar sağlayabilirim düşüncesine giriyor. Bu bir numaralı bir iğrençlik ve çok rahat genelleyebilirim. Çünkü oluşmuş bir topluluğa bir bütüne baktığınızda zaten kurulum amacının belirli zamanlarda belirli cevrelere çıkar sağlamak olduğu hemen belli oluyor. Daha iç çemberler daha dar çemberlere donduğumuzde ise durum çok farklı değil. İnsanlarda şu var en ufak bir karşı tarafta zaaf bulduğunda - bu karşı tarafın bir bütün için var olmaktan keyif alması ama diğer karşı tarafın ise böyle bir düşüncesi olmadığı halde o bütünün içine sızabilmiş olması durumudur - hemen baltayı saplaması zehrini akıtması gerekliliğinde gibi davranıyorlar. Bundan ve bu insanlardan nefret ediyorum. Her insan bencil ve bu hiçbir keyif alamamalarına sebep. Zavallılar nefret etmekten başka ne yapabilirim onlar için. Hep almaya odaklanmış ama vermeyi bilmeyen zavallı insanlar. Kendi üç kuruşluk mutluluğu için başkalarının 100 yıllık mutsuzluğuna acımadan ipotek koyanlar. Bunların üzerine inşa edilmiş hayatlarında mutlu olabilceklerini düşünen iğrenç yaratıklar. Neden bu insanlar keyif alamaz çünkü bu insanların hisleri yoktur. Sadece kendisi için var olan ve dünyanın kendi etrafında döndüğünü zanneden insan 1- kördür, 2- hissizdir sevmeyi sevilmeyi acımayı acınmayı akla gelebilecek her türlü histen yoksundur. Acı duyan bir insan kendisine bıcak saplayabilir mi hayır. Baskasına bıcak saplayabilir mi. hayır. İşte hisleri olmayan insanları anlayabilmek için yapılan kötülüklere bakın, her bencil insan ve bana göre her insan bencildir her insan hissizdir. duygusuzdur.. Nefret edilesi insanlar..

9 Mayıs 2006

Maymunun Sahibi

"Sen kim oluyorsun." dedi minik kopek yavrusuna.
"Sen kim oluyorsun!" dedi minik kopek yavrusuna. Bu sefer bir de büyük harflerle konuşmuştu. İşaret parmağını hızlı hızlı salladı malum şekilde. Kendi korkusunu bastırıyor diyeceğim ama kopek yavrusu bırakın korkutmayı kendini sevdirmemeyi basaramayacak kadar şirin. Adı ne olabilir diye düsündüm aklıma gelen ilk isim "minik"ti. Minik..

Bunları düşünürken bir yandan da gerçeği takip ediyorum. Kadının şişman parmakları kıvrılmış işaret parmağı dimdik baş parmak da orta parmağı kıpırdamasın diye zaptedercesine sıkı sıkıya üzerine bastırılmış el yukarı aşağı hızlı hızlı oynuyor. Minik ne yapsın bu saçma teatral gösteriye bakmaktan başka..

8 Mayıs 2006

Gelecek

Düsünürken aklıma takıldı ve ilerlettim ve su sonuç çıktı

ayv seen the future bradır it iz mördır

hafızamın su anda sanal görsellik konusunda facia olduu bariz.. bu giderek kısa zamanda görsellik alanının tamamını kapsıcak ve sonra da hiç bir şeyi hatırlamayan bir insan olacağımı gördüm ondan sonra da insanlarla gün içinde tanıscam sonra unutcam bakıorum ve cevremde kendini hergun bana tanıtıp da yanımda olacak kimse göremiorum ve sonuçta olacak olan o çok aradığım yalnızlığı hemde mutlak yalnızlığı herşei unutarak ve kimseyi de bu hastalığım yüzünden yanımda tutamayarak sağlayacağım ve bir gun kendimi bile unutarak öleceğim belki de aylar sonra artık benimle uurasmayı göze alamayan insanlardan birisi gelecek acaba ne oldu die bakmak için ve cesedimi bulacak sanırım böyle olacak..

7 Mayıs 2006

Dreams

Çok ilginç... Uyanık kalmaktan keyif aldığım anlarda hep aynı şey oluyor ve uykum ve rüyalarım daha da keyifli hale geliyor ve ben uyumak mı uyanık kalmak mı seçim yapmakta zorlanıyorum. Ama son zamanlarda bunu uyumak olarak deiştirten bir rüya serisi görüorum dehşet mükemmel bilmem sizde yakalayabilir misiniz böyle bir şeyi..

Kadın vucutlarından parcalar diyebilirim kısaca evet rüyalarımın objeleri bunlar eller ayaklar kalçalar göğüsler ve çatalları hareket ediyor gündelik hayatta yaşıyor elbiselerin arkasına gizleniyor dansediyor enteresan olan tam istediim kıvamda olmaları ve istediim şekillerde görebilmem bilmiorum manyak bir keyif izlemesi.. henuz hiç yüz görmedim belki olayın keyfini korumasını sağlayan da budur yüz çok ama çok onemli bir kadına aşık olmamı sevmemi hoşlanmamı herşeyi geçtim konusmamı sağlayabilmesi için saydığım iletişimin levellerına göre yüzün de fena değil den muhteşemliğe doğru gitmesi gerekir. (fena değil benim baska herşey için kullandığım top seviyedir bu arada) Güzel ve tarz bir yüz, o gördüğüm beden parçalarıyla bir gün birleşirse sanarım sabah beni yüzümde hayvan gibi bi gülümsemeyle mest bi vaziette ölmüş olarak bulacaksınız..

4 Mayıs 2006

biseler yazmak istiorum sööle bi hikaye konusu hediye edecek olan varsa bekliorum

2 Mayıs 2006

bir süredir hiç bir şey yazamıyorum heyecanımı kaybetmek falan gibi bir sebeple yada ne bileyim vaktim yok sudur budur değilde bir nevi zihnimi toparlayamaz ve hayal kurup aktarmak düsünmek ve aktarmak tartısmak ve aktarmak sinirlenmek ve aktarmak sevmek ve aktarmak elestirmek ve aktarmak gibi bir seyleri zihnimin tam manasıyla yapamadıımı farkettim olmuyor cümleye baslıorum ama iki kelime sonrasını bir türlü getiremiyorum hele bir yazıyı cember g3ibi düsünen ben daireyi tamamlamadıım zaman illa açık kalmıs ve dısardan gelecek her hangi bir etkiye elestiriye ve bilimum seylere karsı vulnerable bırakılmıs bir yazı olacaını ve bunu da sevmeyeceimi düsünen ben boyle bir durumda ilerleyemeyince hiç yazmayı istemiorum ama bir yandan da yazmak ki hepsini buraya koymuyor olsamda bana bir türlü vakit geçirme ve keif verme gibi etkiler tepkiler yaşatmasından dolayı bir tür vakit geçirme aracıydı. yazmayı geri istiorum engeller pis engeller çekilin gidin defolun karsımda sizi asaılık mendeburlar..

18 Nisan 2006

Scrubs

İlk sezonlardaki ateşini kaybetti. Çekimleri, karakterleri, konuları seyrede seyrede tabi bir aşinalık oluyor ve bir süre sonra artık olaylar sizi çılgınca bir keyfe sürükleyecek kadar etkilemese de "aileden birileriymişcesine" ilgileniyorsunuz diziyle ama sonradan elbette kendim için geçerli bu; insanlardan nasıl kısa bir zamanda sıkılıyorsam bu sanal karakterlerden de sıkılıyorum ve uzaklaşıyorum. Eh ama şunu da söyleyebilirim haftada 30 dk görüşerek bir insanla 5 yıl gibi bi zamana ilişkinizi yayabiliyorsunuz. Kötü bir rakam değil 5 bence gayet iyi. Herşeyi hızla tüketmekten şikayetçi olan biri için hele...

1 ayda tüketmektense 30 ar dakikadan 5 yıl hmm gayet sounds fair..

Curb Your Enthusiasm

Manyak keyifli bir sit-com.

Seinfeld bunun yanında devede kulak kalıyor. Larry David'in çizdiği karakter yada direk kendisi bilmiorum artık ama sanırım biraz ondan biraz bundan sanırım tek kelimeyle harika kesinlikle harika. Diyalogların yazılmadan çekimlerin yapılması olayı da olayı farklı bir boyuta taşımış. Doğaçlamanın etkileri olarak da ayrıca incelenebilir.

5 Nisan 2006

Duvarsız Karanlıklar

Bir karanlığa giriş varsa - insanın genel yaşam alanının ışığa açık bir yer olduğunu baz alırsak - o karanlığın bir çıkışı olduğu yada gerçek bir karanlık olmadığı düşünülebilinir. Ancak insan ısrarla el yapımı karanlıkları örer kendi etrafına... Herkes ama herkes illa birgün gelir ve bakar ve görür ki yıllarca yaptığı uğraştığı şey bir şekilde kendi etrafına karanlıklar örmekmiş..

Neden..

İçgüdüsel birşey midir. Beynin kaçmaya olan şartlanmışlığı mıdır?
Işığın ortada olmak açıkta kalmak gibi alt anlamlara bürünebilmesi mi?
Neden her adımımızın çeşitli yüzdelerde mutluluk, acı, ve etrafımıza karanlık örmek gibi sonuçları olur ve bunlar birikerek bir yapıya dönüşürler..

Peki bu gayet normal olan bir süreç yine de, peki ben bu duvarsız karanlıkları örmeyi nasıl başardım?

29 Mart 2006

yılbaşı gecesi..
güzel kız..
u2-one
hayatı bilmeyişime içimden yağdırdığım küfürler..
isteklerim
cesaret edemeyişlerim
gerçeklestiremediklerim
utangaçlıklarım
beceriksizliklerim
heyecandan tutulmalarım
hasta olmaya ve onu getiren sebeplere küfür..



bir flaşla kayboluş

hayat

yalnızlığa övgü
sessizliği kabulleniş
geri çekilme ve yalınlık

acıları bastırmanın bir yolu yoktur demişti-çok bilen

eh nasıl olsa yaşamak zorundayım ama..

26 Mart 2006

Big Momma's House 2

uzak durun kaçın.. korkunç bir film ama o ufak çocuk muhteşem
sadece onun olduğu sahneleri kesip o muhteşem atlayışlarından bir klip yapılmalı. çok ii bi buluş karakter adına

Mrs. Henderson Presents

ya ben iyice kafayı sıyırdım yada film diye bok seyrettirmeye çalışan uyanıklarla dolmuş ortalık. ortada 19 bilmemkaçlı yıllarda tiyatro gibi bir sahneye çıplak kızlar çıkarmakla ilgili o donemde birseyleri aşmak değiştirmek adına çalışan bir kadının hikayesini savas temasını da fona alarak girişiyorsun ve hiçbirşey anlatmadan filmi bitiriyorsun

derinliğine inilmemiş karakterlerle dolu bir cümbüş. şu filmde askere giden gencecik delikanlılarımız bakir kalmasın kızlarımız bunlarla yatın, analar babalar sizde yardımcı olun bu genç askerlere..

niye seyrettim ki ben şimdi bu kadının hikayesini benim hayatımı filme çekseler şu dandik haliyle o kadından daha enteresan olur bence. ama suç kadının hayatında değil..

Stiilipidu

Estonia saçmalığı. sanırım bir öğrenci filmi falan..

Domino

Keira Knightley'e sevgilerimle - Eh..

War of the Worlds - Dünyalar Savaşı

Sevdim ben bu filmi. Umduğumdan daha çok şey buldum. Tabi letonya, estonya, isveç, norveç, danimarka derken kuzey ağırlıklı avrupa filmlerinden son zamanlarda bir hayli seyredip kendimi kaybetmiş olmam da mümkün ve de etken.
Kazarsak­; filmin konusu oldukça bosluklarla ve kanıtlanmaya çalısılmayan ikna etmeyen saçma sebep sonuç ilişkileriyle dolu. Arka planda milyonlar ölüyor ortalık kan gölüne dönüyor ve biz 5-6 kişinin sağ kaldığına mutlu oluyoruz super bişiy. insanlar kendi aralarında konuşarak avrupada da böyleymiş japonyada şöyle olmuş diye arada bir bize olayın göremediğimiz bölümleriyle ilgili bilgiler aktarıyor bu çok güzeldi. çocuğun vurdumduymaz bencil babayı bir kahramana donusturmeye calısıp en sonunda umudu kesip delikanlılığı iş başa düştü diyerek kendisinin yapması gözlerimi yaşlandırdı. film bir de bize ahlak sorusu soruyor aslında sormuyor dayatıyor zaten olecekler dısarıda da milyonlar olmekte e o paniğe kapılmıs adamı öldürmeli ki en azından kendilerinin kurtulma sansı olsun. bir nevi bunu seyredecek kitleye fazla ozenip kafa patlatıp bosluksuz ve mükemmel senaryo sunmak filmi ona göre işlemek fazla gelir die düsünülmüs zaten bu adam suya sabuna dokunmadan biraz ondan biraz bundan bi de basını sonunu tamamladık mı al sana film modunu bir yakaladı bırakmak bilmiyor olan güzelim konulara oluyor. ne ahlaki sorunun üzerine eğiliyor ne olayın sebep sonuç ilişkilerine odaklanıyor her şey tamamen havada kalmış karakterlerin birbiriyle bütünleşemediği bol bol para harcanmış bir gösteri...

Cache - Saklı

Uzun bir süredir seyrettiğim en adamakıllı film.

18 Mart 2006

Zamanı Geldi

Artık bir tarz oturtmanın zamanı geldi. test drive da bir yere kadar bundan sonra gerçekten yazacağım.

1 Mart 2006

Loren İpsumun maceraları

(Bundan sonra Lorem İPsum maceralarına yer vermeye karar verdim burada) anlamayanlar cekilebilirler


Lorem ipsum dolor sit amet, consectetuer adipiscing elit. Morbi semper faucibus ipsum. Proin risus est, facilisis a, condimentum a, consectetuer vel, mauris. Donec quam lorem, dapibus convallis, cursus vel, ornare id, orci. Donec metus. Donec sapien augue, gravida ut, adipiscing sed, fermentum eu, elit. Nulla scelerisque. Vivamus pede nibh, vulputate non, congue eget, pharetra luctus, lorem. Morbi et massa. Proin vulputate enim ac enim. Nunc gravida lorem eu nisl. Cras ante. Class aptent taciti sociosqu ad litora torquent per conubia nostra, per inceptos hymenaeos. Integer sem dui, hendrerit vitae, vulputate a, porttitor id, erat.
Suspendisse quis turpis vel magna vestibulum congue. Integer dui. Morbi eu urna. Pellentesque hendrerit enim ac lacus. Donec gravida, lorem eget interdum elementum, risus lorem adipiscing sapien, id vulputate risus sem nec lacus. Suspendisse aliquet porttitor nisi. Nam vitae nulla. Ut tempor imperdiet lectus. Pellentesque id eros. Morbi imperdiet. Pellentesque ligula dui, suscipit molestie, sodales eu, tincidunt eu, ipsum. Cras luctus libero ullamcorper lacus. Nulla non libero at lectus tristique iaculis. Morbi fringilla lacus a libero. Cras nibh risus, euismod non, pulvinar id, semper nec, turpis. Phasellus quam tortor, venenatis in, venenatis nec, porttitor ut, massa.

18 Şubat 2006

maç sayısı

içinde scarlett olduktan sonra her filmi seyrederim de beğenirim de

ama cızırtılı plaktan gelen müziin girdii filmdeki çocuun scarletti yaalayıp masacladıı (scarlett e dokunan eller kı.ılsın.) sahnedeki kamera çok güzeldi

sahneyi düsünmek müzii düsünmek kamera hareketini düsünmek sevdim

film mi

o da güzel en azından son 2 yılda serettiim en ele avuca gelebilecek 3 5 filden biri denebilir ama evet farklı aırlık denge noktaları olmalarına raamen closer ilk olması sebebiyle daha çekiciydi
vuudi ellın ın ingilizlere bakısı bu da bu filmin deysik bir tadıydı

17 Şubat 2006

yeni bir dil

yeni bir dil olusturmaya karar verdim.

dünyada bulunan dilleri inceleyeceim ve hepsinin kolaylıklar sunan yanlarını alarak bunların en gereklilerini alıp yeni bir dilde uygulamaya sokacaım. ve 29 30 40 20 artık her kaç ise bu kadar çok harfin ve sesin de buyuk bir gereksizlik olduunu düsünüorum ve beynimizi bosu bosuna manasız saçma ve olmadan da olabilecekken bunlarla doldurduumuzu ve korkunc bir yer kapladıını düsünüorum. vindowzun binlerce gereksiz uygulama ve özellikleri sebebiyle harddiskte yer kaplaması gibi raatsız edici eminim beynimiz daha sade ve direk hedefe ulasan bir ses obei ve onnardan olusmus kelimelerle daha raat edecektir. dünyadan alınacak zevki de maksimumlardan da ötelere zıplatacaımızı düsünüorum. hedef sekiz harf..

destek bekliorum.

9 Şubat 2006

bezgin zamanlar

bir bloga comment ederken yazasım geldi commentden çok yazıya benzedi buraya alasım geldi..

yataa uzanırsın tam uyuyacaksın bi anda farkına varırsın ki televizyonu açık bırakmışsın gözünü yumdukça duvardan yansıyan renkler parlaklıklar göz kapaklarını deler ve beynine sinyal üstüne sinyal algı üstüne algı gönderir ve uyumaya çalıştıkca televizyondan gelen sesler seni çıldırtacak ve delirtecek noktalara taşır oysa seyretmeye karar verdiinde nasıl da eğlendirici ve keyif vericidir her neyse sen üsengeçlik ve rahatsızlık içinde simdi uyucam uyursam bunları algılamayacaım yada algılayacaım ama beni raatsız etmeyecekler yada raatsız etseler de farkında olmayacaım die düsüne düsüne sabretmeye çalısırsın her belirlediin yeni sabır esikleri sen olaya kafayı takmıs durumda olduğun için inanılmaz hızla aşılır ve en sonunda seni yataktan kadırır boyuta ulasır ne olur : bir tekme atarsın televizyona yere düser kırılır yeni bir tane alman gerekmektedir bilmem kaç gün boyunca bunun için çalısman gerekmektedir ve herşey senin hatandır yada ortada hata yoktur bu olması gereken doğal bir süreçtir bir girdap bir anafordur sadece buna yakalanılır yada yakalanılmaz ama umursamaz kısa bir süre bunu düsünür ondan sonra sıcacık yataında güzel bir uykuya beynin özgür beynin raat bir sekilde dalarsın.