29 Kasım 2010

Aynı sıkıcı hikayeler

Hep içimde bir sıkıntıyla geziyorum yıllardır ve bu geçeceğine artıyor.. sebebini biliyorum ama bir çarem olmadığı için yapacak bir şey yok. ve son zamanlarda bu sıkıntı çok ileri noktalara ulaştı.
Kendimi aksine ikna ve kandırma çalışmalarım maalesef bir kaç saat veya bir kaç gün oyalayabiliyor.

bu hayat hep aynı şeylerin üzerine kurulu ve ben benim yaşayabileceğim tüm değişik şeyleri yaşadığımı düşünüyorum. Ya yaşadım yada okudum, hayal ettim, izledim, başkalarından dinledim ve birşeyleri ikinci defa yaşamak bana pek birşey ifade etmiyor.

gülmek, eğlenmek, mutlu olmak, ağlamak, hüzünlenmek, sinirlenmek, vs. yüzlerce duygu ve bu duygulara giden olaylar done done and done.. seks bile hani düşünüyorum şu hayatın sanırım üzerine kurulu olduğu şey bile kadın ve erkek ve onların arasındaki tansiyon bile bir kere yaşandıktan sonra birşey ifade etmiyor.. o kadın değil de bu kadın, o an değil de bu an ama değişen bir şey yok. sadece o ilk anın hazzını yakalamaya uğraşmak için atılan binbir takla gerisi. ki hiçbir zaman hiçbir deneyimin tekrarları ilkinin ulaştığı doruğa erişemez. pinpon topu teoremi diyebiliriz. yere atarsınız devamlı zıplar durana kadar ama ikinci yada üçüncü zıplayışı hiçbir zaman ilkinden daha yukarı olmaz.

ah ne yapıyoruz yada ne yapmaya çalışıyoruz da yaşamak için hırslanıyoruz daha fazla yaşamak için hırslanıyoruz anlamıyorum. çoğu insan bazı yerlere yükselmek birilerine hukmetme pesinde bazıları para kazanma o parayla aldıklarıyla başarısını sembollerle insanların gözüne sokma ihtiyacında bazıları bilgisiyle insanları ezme kucumseme peşinde çeşit çok ama zavallı tekdüze temellerde manasızca sürünmek hep aynı. hiçbir insan dünyanın aptalca makyajı silindiğinde birbirinden farklı avantajlı yada avantajsız değil çünkü herkes eşit bir zavallılık içinde debeleniyor.

birey olarak var olanlar da, kendini bir ailenin içine atanlar da, bir muhit, bir mahalle, bir cemiyet içinde kendine yer kuranlar da, şehir ülke ırk kıta ve bütün dünya.. etki alanımız bunlardan hangisi kadar genişse, önce bunu genişletmek sonra da bu etki alanının içinde hoşumuza gidecek bir yer edinmek.. büyük çoğunluğun yaptığı temelde bu. bu yeri de işte parayla, güçle, hile hurdayla artık nasıl olursa ele geçirmeye çalışıyoruz.

çok zavallıyız bence. insanlık baştan aşağı bir zavallılık içinde.. kendimizi çok değerli zannediyoruz. kendimizi değerli ispatlamak için etki edebildiğimiz alanlara işkence yapıyoruz, gücümüzü yada nazımızı kullanarak insanlara acılar çektiriyoruz. dinlemiyoruz hep anlatıyoruz. anlamıyoruz hep söyleniyoruz.. hep aynı herkes aynı.. yüzbinlerce ürün binlerce marka neler neler icat edip bunların kölesi oluyoruz. lezzetsiz ve sonuçta onumuze gelene kadar onlarca insanın elınden gecen ve bunların hızmetıne degmeyecek yemekler yıyerek somuruyoruz.

iğrenciz insanlık olarak iğrenciz.

artık ölmenin zamanı geldi sanırım. çünkü yaşamakta anlam yok.. ve tekrarlardan ibaret bir sıkıcılık içinde.. ama gel gor kı bunun ne zaman olacağı bellı değıl
beklemek ve gormek..

10 yıl 30 yıl 50 ve bılemedın 100 yıl sonra dunya nasıl olacak. ıyı olmayacağını bılıyorum ama sanırım su hayatta merak ettığım tek sey bu.. ınternetın mesela bu kadar zaman sonra nasıl bır copluk olacağını dusunuyorum da.. bugun mılyarlarca ınsanın yazdığı sey 50 yıl sonra o mılyarlarca ınsan olup de orada sahıpsız ve guncellenmeyen copluk olarak kalacak. facebook 100 yıl sonra 10 mılyar uyeye ulasacak ama bunların 5 mılyarı olu olacak.. arada cok acaıp rutın dısı bırseyler olmazsa ılerıdekı dunya cok daha berbat gorunuyor. sehırler daha kalabalık daha kesmekes daha trafık daha yuksek bınalarda daha fazla yıtırılecek hayatlar. daha karanlık daha kırlı gokyuzu.. yesılın hıc olmadığı yesılın rengının unutulduğu yerler.. muzıkle fılmle resım vıdeo ses yazı ucgenınde dolmus ve artık aldığı yukun altında ezılmıs beyınler..

şizofrenıyı dusunuyorum. çoklu kısılık bozukluğunu.. ınsan beynının ana bır benlıkten alternatıf yenı benlıkler uretmesı ve ana benlığın basedemedığı travmatık durumlarla basetmesıne yardımcı o kapasıteye sahıp benlıkler uretmesı fıkrı bana aslında ıncelenıp bunun kontrollu sekılde yapılması sağlanabılırse cok onemlı bır gelısme olur gıbı gelıyor acaba bu yonde calısmalar var mıdır. bunu bır hastalık olarak gormeyı gecıp de bıraz panık yapmadan uzaktan bakıldığında beynın boyle bır ozellığının olması bana buyuleyıcı gelıyor. tek bır can ve tek bır beden var ama dıyelım kı bunu kontrol etmeyı oğrendınız ve ıstedığınız kadar baska kısılık olusturabılıyorsunuz degısık degısık hayatlar yasayabılırdınız..

26 Kasım 2010

Zorla Güzellik

Tiyatro.. yıllar sonra tiyatro. sanırım 8 yıl olmuştur. O eski ve dar aralıklı koltukları olan sinema salonları benzeri temiz ama yıllanmışlığı ortada yılların izinin kokusu sinmiş bir salonda tiyatro seyretmek. çok değişik geldi. oyun her ne kadar çok aman aman bir şaheser olmasa da oyunculukların güzelliği ve bir oyuncunun güzelliği ile seyredilebilir ve hoş bir deneyim oldu. sanırım önümüzdeki zamanlarda tiyatroya daha fazla şans vereceğim.

performans sanatı diye düşündüğüm tiyatronun değişik bir motivasyonu çok değişik bir his algılatması var. çok büyük salonlarda sahneyi uzaktan gördüğün tiyatrolar da çok çekici değil ama bu farklıydı. en önde gibiydim zaten çok büyük değildi ve dolu da değildi. o sessizlik, o sahnenin bir yandan içinde olmak. salon ve gerçekleşen sahne ayrı bunyeler değil bunu hissetmesi keyifli ve değişik geldi.

tiyatronun yazımındaki farklar oyunculuklardaki farklar sinemaya göre bir başka boyut adeta..

çok kendi halinde bir oyundu.

17 Kasım 2010

Ben

Bir insanın gerçek kendisini ortaya çıkarabilmesinin yollarını araştırıyorum. kendimi aramıyorum. kendimi ne olduğumu ne olmak istediğimi ne yapmak istediğimi üzerinde durmasam da aslında biliyorum. ama işte onu ortaya çıkarmak teoriden fiiliyata geçirmek bu nasıl olacak..

iletişim giderek gözümde değerini yitiriyor.
kimlerle iletişim kurmak ve neden
şöyle dönüp değerlendiriyorum.
ben varım
benim o kendimle olan varlığımda düşüncelerim var
düşüncelerimi oluşturmak için çevremde etrafımda gördüklerimden aldıklarım var bunun dışında bir de iletişimden gelenler var
ne gelmiş bakıyorum
hiç birşey
yüzlerce insan
ve yüzlercesini unutmuşum bile

çok garipsiyorum çeşitli yerlere gidip çeşitli insanlarla tanışılıyor falan
hiç tanımadığım bir insanla tanışıp sonra artık temaya göre bir şeyler konuşuyorsun.
ee yani
saçma geliyor.

insanların varlıkları yorucu
istekleri yıpratıcı
kendileri sinirbozucu ve önemsiz
politikasından tut ekonomisine sanatına eğlencesine kadar kısır döngülerde kısır konuşmalar
çok sıkıcı be
bu dünyanın içine kıstırılmış zihinler bana tad vermiyor.
heryerde şablonlar klişeler sterotipler
farklı olan deli
sadece farklıların olduğu bir alanda yaşamak isterdim. monotonluğu istikrarı planı hedefleri ve güven içinde olmayı kökünden siktiredebilmeyi..

oof

16 Kasım 2010

Kayıp

İştahımı heyecanımı herşeyimi kaybettim.
Islak caddeye bakıp elimdeki sıcak kartondaki kahveyi hissederek yürüyorum.
Köşede pasaklı bir it orasını burasını yalıyor.

Aklımdan geçen tek şey
"pfff"

üstüne ne denebilir ki..

13 Kasım 2010

Herşey boş be ölüm var ölüm

Kaçınılmaz, ansızın..
ne para ne şan nede şöhret etkileyebilir.
ne mutevazılık ne de başka birşey..

benim çok sıkı çok eylenceli hayat dolu dostlarım var hep beraber şen şakrak yaşıyoruz hiçbirşey beni bu ortamdan koparamaz diyebilir miyiz..
bir kalp krizi bir anlık herhangi başımıza gelecek bir kötülük kadar yakın ölüm..

milyarlarca insan öldü biz de öleceğiz.
hayata değil ölümden sonrasına hazırlanmak lazım.
ah ama ah ki aptal kafam almıyor bunu bir türlü..
boş hevesler saçma coşkular arıyor.
düzel be beyinsiz topla kendini hakim ol kendine
ahmak
evet gerçek kelime beni tanımlayacak tek gerçek kelime ahmak..

6 Kasım 2010

New York'ta Beş Minare

İlk olarak şunu soruyorum bu filmin ismi ne ifade ediyor ben filmden bu isimle ilgili bir şey çıkaramadım.. Ya çok derin yada ilgi çeksin diye konulmuş ama hiçbir anlamı olmayan altı doldurulmamış bir isim ki bence filmi seyrettikten sonraki düşüncem ikinci şık olduğu şeklinde.

Filmin başındaki baskın sekansı ve sonundaki final sekansı beğendiğim bölümleriydi. Son predictabledı hele de mahzunun bir iki filmini daha seyrettiyseniz gayet netdi herşey ama yine de finali beğendim..

Bunun dışında genel olarak filmi sınıfta bırakıyorum. Çünkü film cehaletten ondan bundan dem vururken kendisi cahillik yapıyor ve islamiyette olmayan şeyleri varmış gibi gösteriyor. Aslında film için şöyle denebilir mahzunun kafası çok karışık adam çok dolu hep içine atmış biriktirmiş söyleyecek o kadar çok şeyi var ki bunların hepsini ilk konuşma fırsatında söylemeye çalışıyor ve saçmalıyor dediğinden hiçbirşey anlaşılmıyor.

İmam, imamın hristiyan orospu gorunumlu karısı, imamın kızı, imamın hristiyan damadı, imamın kızı ve damadı kilisede evleniyor, beceriksiz türk dedektifler, bir kısmı kokuşmuş savcılık, terörist müslümanlar, hoşgörülü müslümanlar, said nursi, mevlana, yunus emre, ayasofya, semazen, atatürk, polis birliği, midnight expresse cevap, işkence, avrupa birliği, zenci, zenci müslüman, harlem, töre, kürt, töre cinayeti, ırak, saddam, amerika, petrol.. daha bissürü imge ikon sembol kavram insan tanım karakter hepsi çorba..

bir imamın kızını klisede bir hristiyanla evlendirmesi noktasında zaten film benim için bitti.. kızı hristiyan mıydı onu tam anlayamadım ama öyleyse bile olay feci. başağrıtan islamiyet hakkında yanlışlarla dolu insanın kafasındaki herşeyi çorba yapmaya çalışan ve ne anlatacağını seçememiş ve daha da beteri nasıl anlatacağını da bilemeyen bir film.

mahzun bence kesinlikle filmlerinde oynamayı da bırakmalı, sağa sola film boyunca sinirli sinirli bakınca rol yapılmış olmuyor.. haluk bilginer bence iyiydi..

diyaloglar çok kör göze parmak herkes birisini bişeye ikna etmeye yada hayat dersi vermek için konuşuyordu.. çok acemiceydi..

okuduğum kadarıyla 2.35 anomorfik çekmiş ve türkiyede bunu gösteremiyorlar hakkıyla ve de benım seyrettiğim cevahir avm nin sinema perdesi rezildi.. ustten alttan karenın yarısı yoktu.. bariz bir fluluk vardı falan filan..

yazık be dıom sonuc olarak..

4 Kasım 2010

Social Network - Newyork'da 5 Minare

Facebook'u herkes kullansa da facebook'un hikayesi çok insanın ilgisini çekmez. 3-5 startup ve internet heveslisine bir anlam ifade edebilir ama onun dışında ı ıh. Peki o zaman geriye ne kaliyor Mark Zuckerberg'in milyar dolarlık serveti ve hakkında çıkan fikri çaldığı yada işte şu bu davaları. Sonuçta evet bunları iyi toplayıp izlemeye olanak verecek bir kurgu düzenlemesiyle sürüp giden bir film. Biraz sektörle alakalı bir insan olarak filmdeki hiçbir şeyin gerçek olamayacak kadar törpülenmiş ve köpükler ve pembe balonlarla kaplandığını düşündüğümü belirteyim..

Mahzunun son filmi bu hafta vizyona giriyor. Daha seyretmeden yazmak istedim. Ben mahzunun yonetmenliğini beğeniyorum. fena diğil adam seyrettiğim türk filmleri içinde ilk 5 yönetmen olur çok rahatlıkla. ve para kazandıkça daha fazla harcamaktan çekinmeyen ve risk alarak kafasındaki daha güzele ulaşmaya çalışan bir adam gibi görüyorum bence doğru yapıyor.

ama önceki filminde bir kötü olay vardı ki sanırım bu yeni filminde de bunu aşamamış. Zira galadan çıkanların yorumları gözüme çarptı biraz önce beni haklı çıkardı. Adamın verecek o kadar çok mesajı var ki. sanki o son filmiymiş bir daha film yapma fırsatı olmayacak gibi hem bütün mesajları bir filme boca ediyor hem de film çekmeyi beyin yıkama mesaj verme aracı olarak görüyor. peki buna rağmen neden yönetmenliğini beğeniyorum
çünkü adam en azından doğruya ulaşmak için çaba içinde ve bu ilk posaları attıktan sonra çok daha kristal bir hikaye kalacak ortada.

ben şahsen bir önceki filmine oranla bu mesaj verme oranı ne kadar azalmış bunu gözlemlemek istiyorum. bunu merak ediyorum eğer doğruya gidiş varsa mahzunu şimdiden kutlarım.

bir tavsiye mesaj verme sadece aklındaki hikayeyi anlat. seyirci kendi hayatının neresinden nasıl yakalayacaksa o filmi yakalar ve alır alacağını..

2 Kasım 2010

Zevk

Zevk denen herşeyin acıya boşluğa ve anlamsızlığa insanı sürüklediğini idrak ettim.
Hayatta, hayata tutunmaya çalışıldığında dertlerin tasaların ve üzüntülerin var olduğunu ve bunları keyif neşe ve mutluluk denen az bulunan şeylerle bastırmaya çalıştığımızı ama hiç bir zaman koyu karanlık siyahların yetersiz beyazlarla kapatılamadığını öğrendim.

herşey aslında temelde çok basit ve bu anladığım basitliğin peşinden gitmeme ahmaklığından artık vazgeçiyorum.
Seni anladım dünya.
Sen aslında yoksun
seni var sandığım ve seninle ilgilendiğim her anım bana acı veriyor..
ama artık herşey olması gerektiğine bürünmeye başladı.
Zihinsel açıklık ve gerçeği böyle uçsuz bucaksız önünde uzanırken bulmak kadar rahatlatıcı hiçbirşey olamaz..