16 Mayıs 2011

Dokunamıyorum

- Anne?
- Anne!
- Allah Allah. Neden ağlıyorsun anne.

daha yüzümü gözümü yıkamadan bu manzarayla karşılaşmak. hüff bir gün de gülümseyerek kalkılıp gülümseyerek devam etmeyecek mi? Güneş de bugün fazla mı parlak ne? yoksa yine çok mu uyudum? saat kaç acaba?

- Anne!
İnsanın annesini ağlarken görmesi gerçekten yürekten büyük parçalar koparıyor. Hem dayanılmaz acıtıyor hem de yüreğinizi kaybediyorsunuz.. Neden ağlıyor ve neden bana bir tepki vermiyor.. Birşey mi yaptım acaba? Ama daha dün gece burada şu oturduğu kanepede karşılıklı oturmuştuk. Neşeliydik. O uzaktaki gemilerin ışıklarına bakıp mehtabın denize ve gemilere vurmasından bahsediyordu. Ben sırtımı pencereye dönüp oturdum diye bana serzenişte bulunmuştu. Bunu hep yapar zaten. Ben de ilk andan beri hep bunları duymak için pencereye sırtımı dönerek otururum. Ne hain bir evlatım. Aman be anne bir ışık denize vuruyor diye ne keyif alıyorsun şundan diye konuyu zorlarım o da biraz kızar biraz ben şu manzaradan keyif alamadığım için üzülür. Ben de o noktada gülerek pencereye dönerim.. Nefes kesici olmasa da keyifli ve hoştur aslında görüntü..

Hala ağlıyor. Hıçkırıkları artık nefes almasını zorlaştırıyor. Sesi iyice kısılmış. Hay allah ne olmuş olabilir.
Kanepeye yine arkamı pencereye vererek oturuyorum. İçimden annemin ağlamasını kesip bana şu pırıl pırıl güneşin güzelliğinden bahsederek dudak bükmesini diliyorum. ama olmuyor. güneş hem çok parlak herşeyi biraz bulanıklaştırmış. Hem de annemin hıçkırıkları giderek sessizleşmiş, ağzından mırıltılı bir yakarışla birşeyler dökülüyor anlaşılmaz olarak.. Bu sırada içeriki odadan sesler duyuyorum. Belki bir anlam bulurum diye odanın kapısına doğru adım atıyorum. Karşıki odanın, odamın, kapısı açık ışığı yanıyor. Kapının kenarında babam duvara yaslanmış duruyor. elleriyle gözlerini ovuşturuyor. Biraz daha yakından bakmak için iki adım daha atıyorum. ellerini indiriyor ve iki damla göz yaşı yanaklarından süzülüyor.

Babam da mı ağlıyor?

Anlam veremiyorum. Şu 33 yıllık hayatımda bugüne kadar babamın ağladığını hiç görmedim. sadece bir kere gözlerinin yaşardığına şahit olmuştum. Bir baba ağlar mı?
Ben baba olsaydım ağlardım sanırım. Ama ortalık yerde değil. Karanlık bir yalnızlık bulur ağlardım ve sonra en kocaman gülümsememle aydınlıkta dik omuzlarımla o yükü taşıyamayana kadar,  tekrar ağlama ihtiyacı hissedene kadar dolanırdım.

Babam ve annem neden ağlıyorlar? Ne olmuş olabilir. Ellerim babamın yanağına uzanıyor. Tepki vermiyor. Sanki dokunamıyormuşum gibi. Sessizce içinden ağlıyor. Tam elimi çekerken bir küçük tek başına bir hıçkırık kaçıyor..
Arkama dönüyorum diğer odada anneme bakıyorum hala ağlıyor, yüzünü kanapenin sırtına gömmüş...

O sırada yanık sesle okunan Yasin-i Şerifin farkına varıyorum. Yere oturmuş Sedat Hoca gözleri kapalı o yanık etkileyici sesiyle Yasin okuyor. Küçüklüğümde ilk duyduğumdan beri onun Kuran okuyuşu hep kalbime işlemiştir. Kalbimi saran bütün çamurlu karanlığın paramparça olduğunu hissettirmiştir.

Birden ne olduğu kafama dank ediyor.

Yoksa?

Gözlerimi yatağıma doğru çeviriyorum. Ve abimi görüyorum. Bedenim orada sırtüstü duruyor. Ve abim üzüntülü yüz ifadesiyle kollarımı düzeltiyor.
Gözlerim ister istemez ellerime kayıyor. Ellerimi kaldırıp bir avuç içime bir tersine bakıyorum.

Geceden beri olanları anımsamaya çalışıyorum. Herşey biraz bulanık ama hatırlıyorum.
Sırtüstü uzanmış gülümsüyordum en son. Sonrası bulanık.

Hiç yorum yok: