15 Haziran 2011

Kendine...

Jane, uzakta durmuş gülümseyerek elleri heyecanlı hareketli birisiyle konuşuyor. Onu gördüğümde karnım zil çalıyor ve hızlı adımlarla simit peynir çay hayali kurarak bir gazete büfesinin önünden geçmekteydim ve duraklayıp gazete alsam mı yoksa tamamen kafamı dinleyerek mi kahvaltımı yapsam diye düşünüyordum.

Baktım..
O beyaz elbise ince topuklular hafif yanık ten.. Derken karşısındaki öptü ve ayrıldı. Jane de çantasına yöneldi. İlk tahminim telefon oldu ve evet bingo..
Hem yürüyor bana doğru hem de telefonda karşıdakinin cevap vermesini bekliyordu.

Bir an karar veremedim beni görsün mü yoksa görmesin mi?
Karar vermek istemedim neden bilemiyorum. O anı sevmiştim belki de..
Dondurdum zamanı.

Beyaz çarşafların arasında gözlerimi açtığımda bir iki saniye beynim durarak bakındım. Koyu saçları görünce sırtüstü devrildim. Tavana bakarken kapadım gözlerimi dün gecenin haz dolu şehveti bedenimi hala sarıp sarmalıyordu. Gülümsedim istemeden. Sabahın aydınlığı her duyguyu zorla alıp koparmak istese de benden ben bırakmamak için direniyordum.

Herşey bir yere kadar.. geçmişi geleceğe doğru uzatmayı değil canım istiyorsa yeniden deneyimlemeyi seviyorum. Bazen öncekinden daha kötü bazen çok daha iyi. Ama hep taze..

Gazeteyi bırak kahvaltıyı bile unutmuştum. Yüzüme kocaman bir gülümseme yerleştirip bakışlarının önüne attım kendimi. Şimdi tam hatırlamıyorum ama kollarımı da açıp gereksiz bir sevecen coşku yapmış da olabilirim. Önemi de yok aslında. Karşıdan siz ne kadar dozla severseniz aynı dozda sevgi geleceğini bildiğinizde dünya hem küçülüp tam ikinize göre oluyor hem de kocaman ve kalabalık olup sizi bu yoğunluğun içinde "bir"leştiriyor.

Dudağa kondurulan hızlı ama tatlı bir öpücük zihnimde tuzlaşmış tüm seksden arındırıyor beni. Önümde yemyeşilin tonlarında ucsuz bucaksız bir vadi açılıyor. Gülümseten bir güneş ilerileri aydınlatıp neşelendiriyor. Isınıyorum. Sımsıkı sarılıyor bana Jane. Biraz elleri soğuk ama sanki.

Bakıyorum. Bir gariplik var, bir mesafe bir donukluk..

Hiç yorum yok: